Kimilerine iddialı gelse de bir kadının isterse başaramayacağı hiçbir şey yok. İşte bunun kanıtı da Grönland’da 130 kilometrelik parkuru tamamlayan Ebru Caymaz ve Özgür Korkmaz ikilisi. Önce onları Grönland’e götüren uçağın pilotu “Ne işiniz var burada” deyip şaşkınlığını gizleyemedi, planlarını duyunca da “Deli misiniz?” deyip güldü. Ardından yerel rehberler parkuru tehlikeli buldukları için yollarından alıkoymak istedi. 400 kilometrelik parkuru tamamlama konusunda öyle ısrar ettiler ki sonunda 130 kilometrede anlaştılar. “Kadınıyız, güçlüyüz” dediler. Bu tehlikeli yolculuğu başarıyla tamamlayarak “Yapamazsınız” diyenlere inat o bölgeye giden ilk kadın ekip oldular.
Siz kimsiniz?
Ebru Caymaz: İstanbul Aydın Üniversitesi’nde öğretim görevlisiyim. AKUT gönüllüsüyüm ama önce de mağaracılık, rafting ve dağcılık geçmişim var. Birçok ekstrem sporda ileri düzeyde eğitimler aldım.
Nereden çıktı bu Grönland sevdası?
Ebru: Geçen sene Kuzey Kutbu’na komşu Svalbard’a gittim. Bize eşlik eden Sibiryalı grup soğuğa dayanamayınca geri döndü. Böylece o bölgenin 1050 metrelik en yüksek buzuluna çıkan ilk kadın, ilk kişi ve ilk Türk olmuştum. 7/24 karanlık, aydınlık yok. Kış dönemi, hava eksi 39’larda seyrediyor. Üç gün boyunca kutup fırtınası yaşamıştık ama öyle ilahi güzellikte bir doğa vardı ki karşımda. Büyülendim. Buzullara âşık oldum. Bunu daha ileriye taşımalıyım diye düşündüm. Döndükten sonra bu geziyi sosyal medya üzerinden paylaşınca bir sonraki etkinliğe gelmeyi isteyen çok oldu. Bunlardan biri de Özgür'dü.
Hem tırmanış olacak hem de buzul! Kusura bakmayın ama deli misiniz?
Ebru: Bunu soran ilk siz değilsiniz. Uçağımızın pilotu da “Ne işiniz var burada?” diye sormuştu. Anlatınca güldü ve deli olduğumuzu düşündü. Sonra da “Siz deli misiniz?” dedi.
Yüksekten korkardım
Ben uçağa binip de İstanbul’dan Ankara’ya gitmeye korkuyorum. Siz de hiç korku yok mu?
Özgür: Şehir hayatında gerçek bir tehlikeyle karşılaşmıyorsunuz. O eşiği bir atlatsanız sorun kalmaz. Eğitim ve tecrübeyle korkunuzu aşıyorsunuz ve o korku engel olmaktan çıkıyor.
Ebru: Mesela dağcılığa başlamadan önce yükseklik korkum vardı. Balkondan aşağı bakamazdım. Benim de uçak korkum vardı. Üzerine giderek aştım. İlk kaya tırmanışımda öyle bir dehşete kapılmıştım ki. 40 metredeyiz, aşağısı vadi, baktıkça başım dönüyordu. “Kurtarın beni” dedim. Eğitmenim paniğimi çok güzel yönetti. Bir kere paniğinizi yönetmeyi öğrenirseniz bir daha o sizi değil, siz onu kontrol ediyorsunuz. Bu artık yükseklik korkum olmaktan çıktı hatta haz duyuyorum. Elbette biz de korkuyoruz, strese giriyoruz ama nasıl yönlendireceğimizi biliyoruz artık.
Anneme söylemedim
Nasıl tepkiler geldi?
Ebru: Grönland’da gideceğimi anneme söylemedim çünkü panik atağı var. İnternet bulamayabilirdik, haber veremeyebilirdim. Hakikaten de bulduğumuz internet kaplumbağa hızındaydı. Bir fotoğrafı bile gönderemiyorduk. Mailleri açamıyorduk. Anneme asla yalan söylemeyeceğim için “Londra’nın yukarısına gidiyorum, biraz üst enlemlerde olacağım” dedim, “Tamam” dedi. Kardeşim Grönland’e gittiğimi söyleyince “Orası neresi?” demiş. Attığım fotoğraflardan Grönland’de olduğumu idrak ettiler.
Kaldığınız yer nasıldı?
Özgür: Beton bina yok, her yer ahşap, evler prefabrikti. Düşünsenize her yer buzulla kaplı. Şehirlerarası ulaşım yapılmıyor çünkü asfalt yol yok. Şehirlerarası ulaşım da ancak gemi ve uçakla sağlanıyor. Şehir içinde otobüsler vardı. Buzun üzerinde gittiklerini görünce nasıl dengede durabildiklerine şaşıyorduk.
Ebru: Halkın yüzde 99’u Eskimolardan oluşuyor. Çok Eskimoların yaşantısı bize çok benziyor. Anneanneler, dedeler, toplanıp yemekler yiyorlar. Bize gülüp birbirlerine gösteriyorlardı. "olmaz" dediler
Evet, şimdi de parkuru konuşalım mı?
Ebru: Seyahat acentasına planlarımızı anlattık. Zirve tırmanışı ve kano yapmak istediğimizi söyledik. Hatta zirvede konaklamak istiyorduk. Ancak ne kalmamıza ne de kanoya izin verdiler. “Mümkün değil” dediler. Riskli buldular. “Bölgeyi tanımıyorsunuz, en yakın şehir çok uzak. Size müdahale edene kadar hayatınızı kaybedebilirsiniz” dediler. İstediğimiz parkur 400 km'ydi.
Özgür: Limitlerimizi zorlamak istemiştik ama maalesef mümkün değilmiş. 100 kilometreyi köpeklerle geri kalan 30 kilometreyi yürüdük.
Ebru: Yerel rehberler giysilerimizi bölgeye göre elverişli bulmadı. Fok derisi kiralamamızı istediler. Çok pahalıydı. Israrcı olunca “Sorumluluk sizde” dediler. Kendi kıyafetlerimizle zorlandık ama parkuru tamamladık.
Özgür: Bize katılan Danimarkalı ekip Fok derisi kiraladı. Danimarkalı grup fok derisi giydiği halde bizim giydiğimiz soğuğa dayanıklı özel kıyafetleri de içlerine giymişti. Ama üşüdüler. Psikolojileri alt üst oldu. Arkamızdan geliyorlardı ama kızakları devrildiği için parkuru tamamlayamadılar.
Ebru: Soğuk, fotoğraf çekmemizi çok engelledi. Çünkü Goprolar çalışmadı. Eksi 20’yi, 40’ı görünce dondu.
“Makine dondu” diyorsunuz, biz de donarız diye korkmadınız mı?
Ebru: Şehirde hava eksi 25’ken Inland Ice bölgesinde eksi 35 oluyordu. Yükseldikçe bir anda o bölgeye geldiğinizi öyle bir anlıyorsunuz ki. Nefes alırken sanki ciğerlerinize buz kristallerinin yerleştiğini hissediyorsunuz. Köpeklerin salyası akarken donuyor, Eskimoların bıyıkları buz oluyordu.
Özgür: Eksi 40’ta ellerimiz hissizleşiyordu. Bir ara yüzümde his kaybı oldu. Bir de köpeklerin çektiği kızakların yanları boş, dayanacağınız bir yer yok. Ben kameraya yapışmışım, Ebru kızağın yanlarından tutarak hem benim hem de kendi güvenliğini sağlıyordu. Rehberimiz de önde köpekleri yönlendiriyordu. Arazi engebeli, iki metrelik kayalıklar var. Köpekler kayalıkların yanından geçmiyor hızla kayalıkların üzerinden atlıyordu.
Tehlike yaşadınız mı?
Ebru: Mavi rotanın sonunu köpek parkuru yaptıkları için vadiden gidemezdik. Çünkü köpeklerin size çarpması ölümünüz olur. Çok hızlı gidiyorlar, sizi aralarına alıp sürüklerler. Parçalanarak ölürsünüz. Risk almak istemedik. “Vadi tabanını inemeyeceksek yükseliriz” dedik. Zaten canavar gibi de tırmanıyoruz. Sırt hattını takip ettik. Her yer buzdu ama adım attığınız bir yer çok yumuşak çıkabiliyordu. Çünkü kayaların oyukları birikmiş kar yığınıyla kaplanmıştı.
Kutup ayısının ayak izlerini gördük
Tırmanış esnasında sohbet ediyor muydunuz?
Ebru: Kilit geçişlerde, dikkatli olmamız gereken yerlerde asla konuşmuyorduk. Daha düz bir eğime çıktığımızda sohbet ediyorduk. Bir keresinde gezinirken bir baktım yerde kocaman bir ayak izi. Bakakaldım. “Bir şey söyleyeceğim ama emin değilim” derken kafamı bir çevirdim diğer izi gördüm ve emin oldum. Kocaman kutup ayısının pençe izlerini gördük. Karşılaştığımızı düşünsenize silahımız da yok, hiçbir şey yapamazdık. Göz göze gelsek kesin ölürdük. Çünkü yeryüzünde yaşayan ayı türleri arasında insan yiyenlerden. O avcı ve siz av oluyorsunuz.
Özgür: Karşılaşsaydık yapacağımız tek şey ölüm şeklimizi seçmek olurdu. Ya suya ya da uçurumdan atlayabilirdik. Yine de o bölgede bulunmak bizim için büyük keyifti. Büyülenmiştik çünkü. “Kutup ayısı çıkarsa da çıksın en azından son dakikalarımı kayda alarak geçirmek isterim” demiştim. Kaçmaya kalksan nereye kaçacaksın, her yer buz. Belki birileri çektiğimiz videoları bulur da son anlarda ne yaşadığımıza tanıklık eder diye düşündüm.
Ebru: Hatta bunun üzerine orada oturup çayımızı içip bisküvimizi yedik. Bir yandan da Özgür’e Svalbard’da dinlediğim Kutup Ayılarının insanları yeme hikâyelerini anlatmaya başladım. Arkamızda kutup ayısının ayak izleri, elimizde çaylar...