cglgursoy@hotmail.com
Antakya’dan yeni geldim hemen deneyimlerimi kağıda dökmek istedim. İlk gidişim değildi aslında ama ilk defa bu kadar karış karış turistik bir şekilde Antakya’yı ve lezzetlerini keşfettim. Aile şirketimiz Tour Collection Travel olarak 30 kişilik butik bir Antakya Gurme Gezisi düzenledik. Hem şehri keşfettik hem de yörenin “UNESCO” tarafından tescillenmiş lezzetlerini denedik. Yurtiçi farklı seyahat rotaları arayanlarınız için mini bir rehber olsun yazım.
UNESCO’DAN TESCİLLİ LEZZETLER
Antakya’daki favori ve değişmez otelim dünyanın ilk aydınlatılan caddesi üzerinde bulunan eskinin sabun fabrikası gününüzün Savon Otel’inde konakladık. Şehirde gezilecek belli başlı turistik yerler var. Onları kısaca yazayım. Oradan daha güncel deneyimlerime geçeyim. Muhakkak görülmesi gerekenler Antakya Arkeoloji-Mozaik Müzesi, Hıristiyanlığın doğduğu St.Pierre Klisesi, Titüs tüneli, Samandağ, Hıdırbey ağacı, Harbiye Şelaleleri, Sarımiye Camii, Vakıflı Köyü ve Hatay Şehir Meclisi. Gelelim olay gurme turu olunca neler ekleniyor bu gezi rotasına. İlk olarak yöresel alışveriş (ipek, mozaik, baharat) için gittiğimiz Uzun Çarşı’nın içerisinde Kurşunlu Han’a girdik. İlk menümüz Antakya’ya özel mezeler, tepsi kebabı ve tabii ki buranın olmazsa olmaz lezzeti künefeydi. Akşamları eski Antakya sokakları içerisinde bulunan konak şeklindeki restoranları keşfettik.
Sokaklar eski fakat konakların avlularında konumlanmış mekânlar pek bir şık. Tereyağlı humus, tahinli ezme, oruk dedikleri içli köfteler ve kağıt kebabını en güzel sunumlarla tattık. Hıdırbey Köyü’ne gittiğimizde ise gözleme ve yöresel biberli ekmeklerden tattık. Yanında kekik çayı ile...Her gün farklı bir menü çıksa da en has Antakya lezzetlerini tadabileceğiniz bir “UNESCO Hatay Gastronomi Evi” bulunuyor. Şirin mi şirin ufak bir konağın avlusu… Selçuklu, Osmanlı, Roma ve Cumhuriyet olarak farklı dönemleri yansıtan odalar dekore edilmiş. Çifte kavrulmuş Antakya usülu Türk kahvemizi de burada yudumlayarak keyfimizi zirvede bıraktık.
MEDENİYETLER KOROSU
Turumuzun en renkli deneyimi bir koro sayesinde oldu. Ön yargılı gittim, kesin sıkılırım dedim ama öyle bir müzikal şovla karşılaştım ki izlerken tüylerim diken dikendi. Yılmaz Özfırat önderliğinde 2007’de kurulan koro 3 semavi temsilcilerinden yani farklı din ve mezheplerden olan kişilerden oluşuyor. Aynı zamanda koroda profesyonel sanatçılardan değil, aynı birlik mesajını müzik ile vermek isteyen avukat, doktor, imam, haham, papaz gibi meslek sahipleri yer alıyor.
Hem göze hem kulağa hem de kalbe dokunan büyük bir topluluk. Bugüne kadar Amerika dahil olmak üzere yurtiçi ve yurtdışında en iyi şekilde bizi temsil etmişler umarım İstanbul’da da daha sık kendilerini dinleme şansımız olur.
Bu kadar farklı kültür ve medeniyetten insanın bir arada bu kadar uyumlu yaşıyor olması o kadar güzel ki. Tahmin edeceğinizden çok daha modern ve dost bir toplum… Bir gün yolunuz düşerse ne demek istediğimi anlayacaksınız