Kendi benliğine güzellikler katmak için âşık olmak isteyen kişi aşkın ne olduğunu bilemezdi. Aşk hiç ummadığınız, hiç beklemediğiniz bir anda buluverirdi sizi. İnsan âşık olmayı seçmezdi. Aşk onu seçerdi. Sadece varlığını kaybetmeye hazır olan insan o kapıdan içeri girebilirdi. Bu mucizevi duygu, her gün yeniden ölen Tanrı’nın kendisine inanmamız için gösterebildiği tek delildi.
Aşk birdenbire, güneşin altında parıldayarak, yüzlerce tesadüfün gizemli uyumuyla kapıdan içeri girdi.
Güllerin arkasında karanfiller, morlu beyazlı şebboylar ve isterliçeler… Başka türlü seven, başka türlü gören, kimselere benzemeyen Ali… Hapisten çıkan Ali… Karıncaları izleyen Ali… Tuhaf ve mutlu gülen Ali… Verda’ya âşık olan Ali… Renkler birbirine karışırken, bulutlar pamuk pamuk azalıp çoğalırken Verda’nın kalbine düşen Ali… Bir elmada iki diş izi…
Kırlangıç Dönümü, incelikli bir aşk hikâyesi... Sinan Sülün, hayata tutunmaya çalışan genç bir aşkın dünyayla imtihanını anlatıyor. Her şeyin esası farklılık mı benzeşmek mi? Farklı olan dünyaya sığmıyor mu?
MutfakTarih
Mutfaktarih, önce yerel örneklere eğiliyor: Yeme içme alışkanlıklarının nasıl dönüştüğüne, milli mutfak kurgusuna, domuz eti tartışmalarına, mutfak kültürünün rafine biçimlerde sunulmasının aşamalarına odaklanıyor. Ardından savaşlar ve propaganda aracılığıyla dönüşen uluslararası mutfak kültürüne, beslenme rejimlerine, kalori ve istatistik tartışmalarına, diplomasinin sofra etrafında gelişen taktiklerine, devletin mutfağa nasıl müdahil olduğuna eğilerek zengin bir çerçeve çiziyor.
Mutfak ve yemek kültürü toplumsal tarihle iç içedir. Toplumsal, ekonomik ve siyasi tarihten gelen gizli ve aşikâr birçok iz taşır. Gıdaların tasnifinden pişirme tekniklerine, mutfak mimarisinden sofra düzeni ve adabına kadar uzanan geniş araziyi siyasi ve toplumsal veçheleriyle beraber yeniden düşünmek, toplumlar ve kültürleri hakkında ilginç ipuçları ve esaslı bilgiler sunar.
Mutfaktarih, önce yerel örneklere eğiliyor: Yeme içme alışkanlıklarının nasıl dönüştüğüne, milli mutfak kurgusuna, domuz eti tartışmalarına, mutfak kültürünün rafine biçimlerde sunulmasının aşamalarına odaklanıyor. Ardından savaşlar ve propaganda aracılığıyla dönüşen uluslararası mutfak kültürüne, beslenme rejimlerine, kalori ve istatistik tartışmalarına, diplomasinin sofra etrafında gelişen taktiklerine, devletin mutfağa nasıl müdahil olduğuna eğilerek zengin bir çerçeve çiziyor.
“Tarihten mutfağa, mutfaktan tarihe pencereler açmaya ve açtığı pencerelerden sarkıp, kudreti yettiğince panoramik bir görüntü elde etmeye çalışan makaleler bunlar. Savaş, diplomasi, propaganda, toplumsal cinsiyet, milliyetçilik, tüketim toplumu, turizm, nüfus, din gibi birçok altbaşlığa temas ediyorlar. Yemek ve mutfak kültüründen hareketle bu temaları ele almaya; bunlarla mutfak arasındaki ilişkinin, etkileşimin izini sürmeye çalışıyorlar.”BURAK ONARAN
Özgür İnsanlar
Nobel edebiyat ödüllü İzlandalı şair ve romancı Halldór Laxness, Özgür İnsanlar’da, bağımsızlığına düşkün bir halkı, bir çiftçinin destansı hayat mücadelesi üzerinden anlatıyor.
Nobel edebiyat ödüllü İzlandalı şair ve romancı Halldór Laxness, Özgür İnsanlar’da, bağımsızlığına düşkün bir halkı, bir çiftçinin destansı hayat mücadelesi üzerinden anlatıyor.
Bjartur, on sekiz yıl boğaz tokluğuna çalıştığı toprak ağasından satın aldığı çiftliğinde, karısı, çocukları, köpeği ve koyunlarıyla doğaya, tacirlere ve hurafelere meydan okuyan, adeta kendi dünya savaşını veren yoksul bir çiftçidir. İşler bir türlü istediği gibi gitmez ama her defasında ayağa kalkmayı, mücadeleye bıraktığı yerden devam etmeyi başarır.
Laxness’in, başına buyruk, inatçı Bjartur’a ve çevresindekilere duyarlı, sevecen bir dille hayat verdiği satırlar, Jomsviking baladlarından Eddalara, kadim İzlanda sagalarının izinden yürüyor. Özgür İnsanlar, her çeşit tahakküme başkaldıran, her zorluğu yenmeye kararlı bir insanın epik, kimi zaman da komik sergüzeştini anlatan, çağların ve mekânların ötesine uzanan, büyüleyici bir klasik.
“Laxness’ın hayalgücü, sembol ve anlatım konusundaki yeteneği büyük şairleri akla getiriyor… Bjartur, köylülerin özgürlüğünün karmaşık ve büyüleyici bir sembolü.”
Arefesinde
Bir Bulgar devrimciye âşık olan Yelena Stahova’nın hikâyesi olan Arefesinde, değişimin eşiğindeki hayatların lirik bir anlatısı...
Bir Bulgar devrimciye âşık olan Yelena Stahova’nın hikâyesi olan Arefesinde, değişimin eşiğindeki hayatların lirik bir anlatısı.
Konusunu 19. yüzyıl Rus tarihinin dönüm noktalarından birinde yaşanan gerçek olaylardan alan Arefesinde, Turgenyev’in başyapıtı Babalar ve Oğullar’ı yazmaya giden süreçteki en önemli eserlerinden biri. Onun ustalığını, asilzadeleri ve “lüzumsuz adam”larını yerleştirdiği zengin arka planda ve ince mizah duygusunda görmemiz mümkündür. Arefesinde, bir genç kızın Rusya’ya okumaya gelen İnsarov adlı genç bir Bulgar bağımsızlıkçıyla ilişkisini, aşkının peşinden gitmek için toplumsal konumunu ve ayrıcalıklı hayatını terk edişini anlatan, kaybolmakta olan bir soylu sınıfı resmeden buruk bir hikâyedir.
“Arefesinde adını serflerin özgürleştirilmesini zamanından önce öngörerek koydum... O zamanlar Rusya’da yeni bir hayat başlamıştı, Yelena ve İnsarov gibi kişiler bu yeni hayatın aralıklarından çıkıyordu.” TURGENYEV
Kroyçer Sonat
Tolstoy’un ihtiyarlık yıllarında, bir ruhsal krizle boğuştuğu sırada kaleme aldığı Kroyçer Sonat, yazarın evlilik kurumuna yönelttiği şiddetli bir itirazdır.
Ergin Altay çevirisi,
Tolstoy’un ihtiyarlık yıllarında, bir ruhsal krizle boğuştuğu sırada kaleme aldığı Kroyçer Sonat, yazarın evlilik kurumuna yönelttiği şiddetli bir itirazdır.
Pozdnişev adlı bir asilzade, yolculuk etmekte olduğu vagonda, kadın-erkek ilişkileri ve giderek artan boşanma olayları üzerine konuşmaları dikkatle dinledikten sonra sohbete dahil olur ve bir itirafta bulunur: Karısının kendisini genç bir müzisyenle aldattığına kendini inandırmış, sonunda bir kıskançlık krizi geçirerek elini kana bulamıştır. Yayımlanma süreci tartışmalarla dolu olan Kroyçer Sonat, Tolstoy’un evlilik kurumunun 19. yüzyılda bulunduğu duruma dair düşüncelerini, sanat ve müzik hakkında fikirleriyle harmanlayarak anlattığı bir olgunluk dönemi eseridir.
“Sanatı öyle etkili... öyle özgün ve evrenseldir ki, vaazlarını kolaylıkla gölgede bırakır. Uzun vadede bir düşünür olarak ilgilendiği, Yaşam ve Ölüm gibi meselelerdi.”
VLADIMIR NABOKOV