1
Baskil’in Suyatağı köyündeki Mukaddes Dağının zirvesinde bulunan ve yıkılmaya yüz tutuna bin yıllık geçmişe sahip Mar Ahron Manastırı zamana karşı direniyor. Manastırın bin yıl önce bölgede yaşayan Hristiyan ve Ermeniler tarafından kullanıldığı biliniyor. Manastırda yer alan doğu batı ve doğu güney noktasındaki 2 kulenin Selçuklu Hükümdarı Alaaddin Keykubad’ın da zamanında hapsedildiği Muşar kalesi ve çevreyi gözetleme de kullanıldığı tahmin ediliyor. Bölgedeki en yüksek dağın zirvesinde bulunan manastıra yol olmadığı için ulaşım, yaya olarak yaklaşık 3 saat sürüyor. Zamanla büyük bir bölümü hem define avcılar hem de doğal nedenlerden yıkılan manastır, restore edilerek turizme kazandırılacağı günü bekliyor.
"Bu manastır, gözetleme kulesi olarak kullanılmıştır"
Mar Ahron Manastırının kaynaklara göre en az bin yıllık olduğunu belirten FÜ Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi ve Harput Kalesi Kazı Başkanı Prof. Dr. İsmail Aytaç, "Ancak bu manastırın farklı bir tarafı var. Özellikle dış duvarları 2 kat yüksekliğinde yapılmış ve doğu- batı, doğu -güney noktasına birer kule konularak tam manzaraya hakim bir şekilde gözetleme kulesi olarak kullanılmıştır. Buranın neden gözetlemeye ihtiyaç olduğu konusuna gelince, tarihi bazı olaylarla bağlantısı vardır. Özellikle Alaaddin Keykubad’ın kardeşi Keyhüsrev ile girdiği mücadelede Ankara’da hapis düşmesi ve buraya Muşar kalesine getirilip hapis edilme hikayesi var. Buraya getirildikten sonra başka kaleye nakledildiği de geçiyor. Olayın ilginç tarafı, manastırın olduğu yerin yaklaşık birkaç kilometre batısında yer Muşar kalesinde Alaaddin Keykubad’ın kardeşinin ölümünden sonra Emir Seyfettin’in ekibiyle gelip onu buradan kurtarıp tekrar tahta oturtmasıdır. Emir Seyfettin hapis olduğu zaman da kendisi getirmişti. Tekrar tahta çıkması durumunda Konya’da alınan karar gereği kendisine kırgın olabileceğini düşündüğü Alaaddin Keykubad’tan af dilemek için kendisi gelir. Sözlü garanti aldıktan sonra bununla da yetinmez ve bunu mühürlü mektuba dökmesini ister. Onu da Alaaddin Keykubad'a imzalatıp mühürlettikten sonra Kur'an-ı Kerim üzerine yemin ettirdiği görüyoruz" dedi.
"Bir kısmı sağlam olarak günümüze kadar geldi"
Yukarı Fırat Havzası ve Karakaya Baraj gölü çalışmalarında arkeolojik buluntular içerisinde bölgenin tarandığını aktaran Prof.Dr.Aytaç, "Bazı yayınlarda vardı. Ama tarihi kaynaklara ve bugün ki yapıya baktığımız da bir kısmının sağlam olarak günümüze geldiğini biliyoruz. Tek apsisli bir şapel gibi duruyor. Ama etrafındaki kalıntılardan buranın bir manastır olduğu da anlaşılıyor. Biraz önce bahsettiğim kulelerden dolayı da bütün manzara hakimliğinden itibaren de özellikle kaleyi korumak ve çevredeki bütün gelişmeleri gözlemlemek için kullandığını anlıyoruz. Günümüzde bu alan turizm alanında zengin çeşitlilik gösteriyor. Su sporları, trekking, yamaç paraşütü, kültür varlığı, diller tarihi açısında önemli bir konumda. Şimdiye kadar Elazığ’da buranın üzerinde fazla durulmadı. Herhangi bir arkeolojik kazı ve onarım programı da yok. Ancak saydığım özelliklerden dolayı gündeme gelmesinde fayda var. Son yıllardaki Harput’ta ve etrafında yapılan kazılar Elazığ Valiliği ve Belediyenin turizm konusunda yapmış olduğu çalışmalar bir noktaya geldi ve iç ve dış turizm konusunda hareketlilik yaşanmaya başlandı. Artık odak olarak Mar Ahron kilisesinin olduğu kısımda gündeme getirilmesini düşünüyorum" diye konuştu.
(İHA)