1
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ, Ankara'daki medya temsilcileriyle Diyanet İşleri Başkanlığında bir araya geldi. Toplantıda Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş ve Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Ekrem Keleş de hazır bulundu.
Konuşmasına Diyanet İşleri Başkanı Erbaş ve Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Keleş’e teşekkür ederek başlayan Bozdağ, "Diyanet İşleri Başkanlığında ilk defa yeni uygulamalarla başladık. Prof. Huriye Martı Hanımefendi tarihide ilk defa bir hanımefendi olarak Diyanet İşleri Başkanlığı Yardımcılığı görevine atandı. Şu anda Diyanet İşleri Başkanlığında 7 tane kadın daire başkanı ataması var. Cumhurbaşkanımız özellikle her birimde kadınlardan daire başkanı olması hususunda, başkan yardımcısı hususunda hassasiyeti var. Diyanet İşleri Başkanlığımız da aynı hassasiyeti paylaşıyor. Bütün illere en az bir tane müftü yardımcısı, ilk defa Diyanet İşleri Başkanlığında kadın müfettiş, kadın murakıp alımı uygulaması başlatıldı. Şu anda murakıplardan 50 kadın alındı. Şimdi bunlardan belli bir zaman sonra müfettişliğe geçecek kadınlar" ifadelerini kullandı.
"Diyanet İşleri Başkanlığında kadınların yapabileceği görevlerin tamamında kadınların istihdamı konusunda ve yetki ve sorumluluğun da artırılması konusunda bir çalışma var"
"Bu kurumun yıpratılması 81 milyon bütün insanımıza zarar verir"
Diyanet İşleri Başkanlığının güzide ve anayasal bir kurum olduğuna dikkat çeken Bozdağ, şunları kaydetti:
Diyanet Akademisi
Diyanet Akademisi diye bir yeni yapı oluşturma gayreti içerisinde olduklarını söyleyen Bozdağ, "Bu akademi imam, müezzin, kuran kursu öğreticisi, vaiz ve müftülerin hizmete girmeden önce bir eğitimden geçirilmesini öngörüyoruz. Asgari en az eğitimden geçecek, bir yıl meslek öncesi bir eğitimden geçecek. O hangi işi yapacaksa o işin incelikleri konusunda, usul konusunda pek çok hususta bir ciddi eğitim aldıktan sonra araziye gidecektir. Bundan sonraki dönemde direkt müftü alımı, vaiz alımı, kuran kursu öğreticisi, imam ve müezzin alımı olmayacak. Adaylık sınavı yapılacak. Bu adaylık sınavını kazananlar müftülük ve eğitim merkezine gidip bir eğitim alacak. Vaizse, vaizlikle ilgili, imam hatipse, imam hatiple ilgili. Bir yandan dine ait temel bilgiler öğrenirken öte yandan göreve geldiklerinde karşılaşacakları pratikler konusunda da uygulamalı bir şekilde de yetiştirilecekler ve daha donanımlı din görevlileri ile vatandaşımızın ihtiyaçlarını karşılamak konusunda bir gayretin içerisinde olacaktır" açıklamasında bulundu.
"Yeni dönemde Diyanet, kadınlar konusuna daha görünür ve daha ayrıcalıklı bir yer verecektir"
"Yeni dönemde Diyanet, kadınlar konusuna daha görünür ve daha ayrıcalıklı bir yer verecektir" diyen Bozdağ, "Kadınlarla ilgili çalışmalar Diyanet İşleri Başkanımızın riyasetinde Huriye Hanımın koordinatörlüğünde ciddi bir şekilde yapılacak. Bu konuda kitaplar, televizyon, radyo programları, seminerler, paneller ve pek çok konuda İslam’daki kadının şerefli yerini İslam’ın şerefine uygun bir şekilde bütün Türkiye ve dünyaya aktarma konusunda büyük bir seferberlik yapılacağını buradan ifade etmek isterim. Öte yandan çocuklarımız çok büyük bir tehdit altında, tehlike altında. Çocuklarımızın her türlü istismara karşı korunması, uyuşturucuya karşı, diğer madde bağımlılıklarına karşı teknoloji ve benzeri şeylerin getirdiği bazı olumsuzluklara karşı hasılı çocuklarımızı ve ailelerimizi tehdit eden her şeye karşı çocuklarımızın korunması ve onların geliştirilmesi konusunda da bundan sonraki dönemde çok yoğunluklu bir çalışmanın yürüyeceğini buradan ifade etmek isterim" dedi.
"İlahiyat fakülteleri ve İslami ilimler fakültelerini çalışma ortağı gibi gören bir anlayış hayata geçirdi"
Diyanet İşleri Başkanlığının İlahiyat fakülteleri, İslami ilimler fakülteleri gibi okulların yetiştirdiklerini istihdam ettiğini kaydeden Bozdağ, şöyle konuştu:
"Ama bundan sonraki süreçte ilahiyat fakülteleri ve İslami ilimler fakültelerini çalışma ortağı gibi gören bir anlayış hayata geçirdi. İnşallah bugün YÖK Başkanımızla da Diyanet İşleri Başkanımızla da bir araya geleceğiz ayın 23’ünde de Malatya’da bu fakültelerin dekanlarıyla bir toplantımız olacak ve yeni dönemde bu fakültelerde bulundukları her yerde Diyanet İşleri Başkanlığı iş birliği içerisinde olacak ve toplumu doğru aydınlatma konusunda büyük bir çabanın içerisine daha birlikte çalışarak gireceklerdir."
"Bütün illerde, ilçelerde hatta belde ve köylere varıncaya kadar bunların nasıl dinimizi istismar ettiği, dinimize ve insanımıza nasıl zarar verdiği hususu çok detaylı bir şekilde anlatılacak"
"FETÖ, DEAŞ gibi dini istismar eden terör örgütleri konusunda halkımızı bilinçlendirme ve bu konularda itikadi sapkınlık içerisinde olanlar hakkında halkımızı aydınlatma konusunda da sadece raporlar yayınlanmayacak aynı şekilde arazide birebir anlatacak" diyen Bozdağ, "Şimdi bu FETÖ raporlarını gösterdi Ekrem Hoca, DEAŞ raporlarını. Şimdi bununla ilgili Diyanet İşleri Başkanlığı çalışmasını başlatmış durumda. Bütün illerde, ilçelerde hatta belde ve köylere varıncaya kadar bunların nasıl dinimizi istismar ettiği, dinimize ve insanımıza nasıl zarar verdiği hususu çok detaylı bir şekilde anlatılacak. Hem imam hatip liselerinde, hem orta öğretim öğrencilerine dönük, hem üniversitelere dönük, hem din görevlilerine dönük o ildeki bütün din görevlilerine anlatılacak, sonra dediğimiz gibi öğrencilerle bir seminer, bir panel çerçevesinde anlatılacak. Üniversitelerle iş birliği yapılarak üniversitelerdeki sempozyumlarda bunlar anlatılacak. Tabi öte yandan ilçelerin beldelerin köylerine kadar da müftüler, vaizler vasıtasıyla da biz bütün bunları anlatacağız. Allah’a şükür Türkiye’de radikal unsurlar, dini istismar eden terör örgütleri, terörist devşirme konusunda fazla imkan sahibi değildir. Çünkü aziz milletimizin her birisi bu konuda aklıselim ve sağduyu sahibidir. Ancak bunların alan açmasına da önümüzdeki zaman içerisinde de izin vermeyeceğiz ve bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı her yerde bu anlatımları yerine getirecektir ve buraya çok büyük bir önem verecektir. Diyanet Vakfı’nın çalışmaları üzerinde de büyük gayretler var ve bu yeni dönemde Diyanet Vakfı da kendi ekonomik imkanlarıyla ilahiyat fakültelerimize ve bu alanda çalışma yapanlara ayrı bir destek paketi geliştirecek ve bu destek paketi üzerinden de bir çalışma yürüyecektir" ifadelerini kullandı.
"Diyanet kanunla çelişiyor diye dinin kuralını açıklamamazlık yapamaz"
Bozdağ, konuşmasına şöyle devam etti:
"Diyanetin televizyonu var şu an TRT üzerinden yayın yapıyor. Şimdi radyosu var. İnternet medya var. Sanal alem var. Bütün bunları da kapsayacak şekilde yeni bir yapılandırma içinde olduğunu da ifade etmek isterim. İnşallah yeni dönemde bunların her bireri devam edecektir. Güçlü bir şekilde. Bunlar çalışmalar sürecektir. Din İşleri Yüksek Kurulu, Türkiye’nin din konusunda bilgi ve birikim bakımından çok saygın insanlarından oluşan saygın bir kuruluş. Ben merakımla okuduğum pek çok fetvaların gördüğümde gerçekten çok derinlikli araştırmalar üzerine fetva veriliyor. Yani basında yer alan bu eleştirileri ben hak ettiklerini hiç düşünmüyorum. Gerçekten çok büyük bir haksızlığa uğruyorlar. Onu özellikle ifade etmek isterim. Tabi fetva verilirken pozitif hukuka göre fetva vermiyorlar. Çünkü Anayasa ve yasa bunlara dinin temel kaynaklarına göre fetva vermesini emrediyor. Size Kuran’da veya İslam’da bu konu nedir diye sorduğunuzda siz elbette Kuran’a ve İslam’a göre ona cevap vereceksiniz. Burası da onu yapıyor. Kurana ve İslam göre verilen cevap sizin hoşunuza gitmeyebilir. Veya bir başkası onu eleştirebilir. Veya bir kanunla bu çelişebilir. Yani Diyanet kanunla çelişiyor diye dinin kuralını açıklamamazlık yapamaz. Şimdi biri sorsa Diyanete faiz haram mıdır, helal midir diye, ne diyecek Diyanet? Kanunlarımıza göre bunlar yapılıyor yasal. Yani bankalar çalışıyor. Şimdi ne diyecek. Adam diyor ki yahu nasıl der diyor. Şimdi pozitif hukuka göre sormuyor. Kurana ve sünnete göre soruyor. Kuran ve sünnete göre cevap verecek. Elma ile armudu birbirine karıştırdığımızda bu sefer diyanet doğru konularda, kendi temel konularda bile ağzını açamaz hale geliyor. Toplumda farklı şeyler oluyor, o yüzden bu noktada ben bütün arkadaşlarımızla ben hasraten bir anlayış beklediğimizi ben özellikle ifade etmek isterim."
"Mezhepçilik ateşini körüklemek isteyenlere karşı hepimizin duyarlı olması lazım"
Son dönemde siyasal projelerden bir tanesinin de mezhepçilik ateşine odun atma çalışmalarını engellemek olduğunu işaret eden Bozdağ, "Küresel güçler ve bazı hesaplı çevreler. İslam dünyasında ve bölgemizde mezhepçilik ateşini körüklemek için, harlamak için büyük gayretleri içerisindeler. Milletimiz için de devletimiz içinde hepimiz içinde çok büyük bir tehlike ve tehdittir. Onun içinde bu konularda da mezhepçilik ateşini körüklemek isteyenlere karşı hepimizin duyarlı olması lazım. Çünkü Avrupa bu savaşlarda böyle çatışmalar oldu, şimdi orta doğuda ve İslam dünyasında buna dönük özel çalışmalar yapılıyor. Bazı devletlerin istihbarat örgütleri özel gayretler yapıyorlar. Özel fonlar aktarıyorlar ve buradan bir şey üretmeye çalışıyorlar. Medyamızda ben eminim ki bunların bizden daha iyi farkındadır. Ama bu konularda da oynanan oyunları hep beraber görmemiz lazım. Hamdolsun Türkiye’de mezhepçilik yapan kimse yok. Böyle bir şey yok. Ama Türkiye’de böyle bir fitne tohumunu ekmek isteyenler var bunlara da izin vermemek ve bunları görmek ve gördüğümüzde de biz sizi biliyoruz dememiz son derece önemlidir. Medyamızda da bu konuda önemli bir görev düşüyor" diye konuştu.
"Din konusu da ben bir ulusal güvenlik meselesi olarak görüyorum"
"Bizim milli güvenliğimiz önemli ama din konusu da ben bir ulusal güvenlik meselesi olarak görüyorum" ifadesini kullanan Bozdağ, "Bizim toplumumuzdaki doğru ve sahih bilgilerin bizim ulusal güvenliğimizi çok doğrudan ilgilendiğini ve bu sigortanın sağlam olmasının milletimizin ve devletimizin aydınlık geleceği için son derece önemli olduğuna biz yürekten inanıyoruz" dedi.
Mecelle’nin şu anda medeni kanunda, borçlar kanununda, hukuk usulü kanunda ve ceza hukuku kanununda yüzde 90’nının zaten bir şekliyle dini olan kısımları hariç, diğer kısımlarının yürürlükte olduğunu ifade eden Bozdağ, "Örf le ilgili, adetle ilgili kurallara bakarsanız, medeni kanunun hemen örf, adetle alakalı kısımlar hemen oradadır. Suç ve cezanın şahsiliğine bakarsanız hemen onu orada siz görürsünüz. Pek çok konusu. Yani şu anda mecellenin bizzat dini usul, usule dair kısımlar var bir, bir de dinin içerisindeki kurallara dair kısımlar var. Bütün bunlar esasında bir çelişkiyi gidermek için değil de yeni kanunlaşma hareketleri çerçevesinde İslam hukukunun usul kurallarını ve diğer kurallarını bu yeni kanunlaşma hareketine göre öz bir biçimde Ahmet Cevdet Paşa bir araya getirmiş. Baktığınızda orada yer alan kuralların tamamı ya bir hadisin, ya bir ayetin ya da İslam’a ait, İslami kaynaklardan çıkarılan kuralların çok özlüce ve hukuk tekniği içerisinde doğruca ifadesi olduğunu görüyoruz. Şu anda Mecelle’nin bizim mesela borçlar kanununda da var, ceza muhasebesi söyledim. Mesela suç ve cezasının şahsiliği. Her yerde var bu. Bizim Mecellemizde de var, bugünkü Anayasamızda da var, her yerde var. O yüzden Mecelle esasında büyük bir oranda pozitif hukukun içinde şu anda pozitif hukuk kuralları olarak yaşıyor ve uygulanıyor bir noktada. Ama Mecelle olarak yok. Ama dini kısımları hariç onu özellikle ifade etmek isterim" açıklamasında bulundu.
Eskiden ilahiyat fakültelerinde reddiyeler yazıldığını hatırlatan Bozdağ, şunları kaydetti:
"Yani bir konuda siz çok yetkin bir kitap yazdınız. Çok şey yapıyor. O kitaptaki görüşlere karşı olanlar sizin o kitabınıza bir reddiye yazar. Eğer çürük, yanlış bir şey varsa mesela bunu yapanlar çok itibarlı görülebiliyor. Yani işte şimdi örnekler aklıma gelmiyor ama bu anlamda kitaplar var. Bir de kritik çalışmaları yapılırdı. Diyelim birisi bir kitap yazıyor, hadise tefsire ait, ondan sonra o kitabı inceliyor akademisyenler, onun üzerine kritik çalışmaları yapıyor. Mesela o kitabın kaynaklarını inceliyor diyor ki; bunu yazdın ama sizin dayandığınız kaynakların tamamı çürük diyor. Bu kaynaklardan buradan böyle bir kitap yazamazsın diyor, eleştiri getiriyor veya orada bir takım kurallar koyuyor. O kuralları diyor, işte şuna aykırı, buna aykırı, oradan eleştiri getiriyor. Şu anda ilahiyat fakültelerinde bu reddiye ve kritik anlamında eserlerin yazıldığını neredeyse görmüyoruz. Ben bilmiyorum siz gazeteciler rastladınız mı ama? Ben epey bir zamandır, bu anlamda bir kritik çalışmasına ben rastlamadım."
"Bu dinin ilim sahipleri konuşmalı, çekinmemeli"
"“Cumhurbaşkanımız konuşun derken FETÖ ile ilgili, Diyanet’in bu raporu çıkana kadar FETÖ’nün İslam’ı başkalaştırarak, eklektik yeni bir dine doğru evriltme ve değiştirme çabasını kim gördü Türkiye’de?" diye soran Bozdağ, "Bunu kim görecek? İlahiyatçılar görecek. Onu kim görecek Diyanet görecek. Onu kim görecek bu konunun uzmanları görecek. Uzman olmayanlar bunu nereden bilebilir ki. Bilemez. Onun için uzmanlar bir şey söylediği zaman onun kritiğini yapacak, o kritik üzerinden yanlışlığını ortaya koyacak ve halkta bu ikisini görecek. Onu orada görecek, bunu burada görece sonra onun doğruluğuna karar verecek. İlahiyat fakültelerimiz bir tartışma olduğu zaman diyelim bir konu gündeme geldiğinde o konuda uzman yok mu? Kadın konusunda çalışan ilahiyatta hiç akademisyen yok mu? Var. Diyelim bu konu gündeme geldi. Kadın konusunda kitaplar yazmış, makaleler yazmış akademisyen niye çıkıp da sen niye saçmalıyorsun demiyor? Demesi lazım. ‘Biz bu konuda çalışıyoruz. Bak kaynaklarda senin dediğin şu, ama kaynaklardaki hakikat bu’ bunu demesi lazım. Gazetelere şu an bir sürü makale yazan var. Yazabilirler. Siz de yer veriyorsunuz, herkes yer verebilir. Televizyon ekranları var. Bırakalım bunu kendi yazdığı kitaplar olabilir, makaleler olabilir, camilerin kürsüsünde vaaz verebilirler. O kadar çok mecra var ki. Onun için Cumhurbaşkanımızın dediği şey; dinimize zarar vermek isteyen veya Müslümanlara zarar vermek isteyen, dinimizin hakikatlerini başka gösteren ve dinimize saldırı niteliği olan konular konusunda bu dinin bilginleri, bu dinin ilim sahipleri konuşmalı, çekinmemeli. Ben bir korku olduğunu düşünmüyorum, tarikatlardan ve cemaatlerden, böyle bir şeyden. ‘Ben burada görüşümü yazarsam, benim üzerime şu tehlike, bu tehlike gelir diye bir korku şeyinden ziyade" değerlendirmesinde bulundu.
"Cumhurbaşkanımızın dediği şey şu; bu konularda beni konuşturmayın"
Başbakan Yardımcısı Bozdağ, konuşmasına şöyle devam etti:
"Cumhurbaşkanımızın dediği şey şu; bu konularda beni konuşturmayın. Yani ben bu konuda en son konuşacağım kişiyim, ben Cumhurbaşkanıyım. Ama siz konuşmazsanız, konuşması gerekenler konuşmazsa, ne oluyor? Cumhurbaşkanımız konuşuyor. O zaman kim konuşacak. Dini bilen otoriteler konuşacak. Onlar konuşacak. Onlar da benim gördüğüm, bu bizim tarafımızdan korku gibi algılanıyor ama esasında bir alışkanlık. Bunu bir ihtiyaç gibi görmüyor. Burada kendisine durumdan bir vazife çıkarmıyor. Ortada bir olay oluyor. Sabahleyin kalkıp ‘ya ben bu kadın konusunda Türkiye’nin en yetkin bilim adamı benim’ deyip bu konuda basın mensubuyla veya bir televizyoncuyla veya bir yerde kendini ifade etmiyor. Bu neden kaynaklanıyor? Bazılarınıza göre korkudan olabilir. Adam çekiniyor olabilir. Bazısına göre, durumdan vazife çıkarmıyor olabilir. Bazısına göre alışkanlık olmuyor olabilir. Ama şimdi Cumhurbaşkanımız burada çok net bir şekilde diyor ki; eğer alışkanlıksa alışkanlığınızı değiştirin, eğer bir korku üzerinizde hissediyorsanız o korkuyu kaldırın atın ve açık ve net olarak ortaya koyun, konuşun. Cumhurbaşkanımızın bu konularda konuşmak zorunda kalması esasında hem Diyanet olarak bizim, hem de ilahiyat fakültelerimizin bu konuda söyleyecek sözlerini ya söylememesi ya da yeterince söyleyememeleri nedeniyle topa girmek zorunda kalıyor. Cumhurbaşkanımızın dediği odur, çekiniyorsanız çekinmeyin, korkuyorsanız korkmayın. Ben ülkenin Cumhurbaşkanı olarak sizin arkanızda duruyorum. Korku sadece bu gerekçelerden bir tanesi. Ama onun içinde başka gerekçeler de olabilir. Eğer korku varsa sakın korkmayın, arkanızdayım. Eğer durumdan vazife çıkarmakta çekiniyorsanız, sakın çekinmeyin. Bu sizin göreviniz. Ben gene arkanızdayım. Bu konuda doğru bilgi sahipleri konuşsun. Cumhurbaşkanımızın açıklaması odur."
"Cemaat, tarikat Türkiye’de bu bizim bir gerçeğimiz"
"Cemaat, tarikat Türkiye’de bu bizim bir gerçeğimiz" diyen Bozdağ, "Anayasa, Tekke ve Zaviyeler Kanunu hepsini yasakladı ama şimdi hepimiz biliyoruz ki hepsi yaşıyor. Siz bir kanunla yasakladığınız da eğer bir iş yaşıyorsa onu yok etme imkanınız var mı? Yok. Şu anda Türkiye’de CHP Genel Başkanı bile hatırlarsanız seçimlerde İstanbul’da gitti, kendi belediye başkanı olduğu zaman bir tarikat temsilcisi ile beraber seçim kampanyasını başlattı. Kastamonu’ya gittiklerinde Şeyh Şaban Veli Hazretlerinin türbesine giderek seçim şeyini başlattı. Biz hepimiz görüyoruz. Biz de gidiyoruz. CHP’de gidiyor, MHP’de gidiyor, herkes gidiyor. Toplumumuzun bir gerçeği mi bu? Gerçeği. Gözümüzü kaparsak yok oluyor mu? Yok olmuyor. O zaman biz bu gerçeği görerek, önümüzde yeni politikalar geliştirmemizde fayda vardır" değerlendirmesinde bulundu.
"Dini konu, Diyanet’in tekelinde değildir"
Dini konunun, Diyanet’in tekelinde olmadığını belirten Bozdağ, "İlahiyatların tekelinde değildir. İmam-Hatip Lisesi öğretmenlerinin tekelinde değildir. Hiç kimsenin tekelinde değildir. Ama bunlar bu konuda daha eğitimli oldukları için öne çıkıyorlar. Bir de bunların dışında değişik şekillerde ilim, irfan sahibi olan, toplumun saygınlığını kazanan muteber İslam alimleri var. Her yerde var bu. Adam diyelim İlahiyat bitirmemiş ama hakikaten ilmiyle, irfanıyla gerçekten herkeste saygınlık uyandıracak insanlar var. Bu insanlara da toplumumuz itibar ediyor. Dinin zarar görmesi, gölgelenmesi ve yanlış anlaşılması konusunda Diyanet’e ne kadar görev düşüyorsa bunlara bir fazlası düşüyor. Onların da taşın altına elini koyması ve bu saldırılar karşısında bu yanlış algılar karşısında mücadele etmesi lazım. Yani sesinizi çıkarın derken, herkes bu noktada birisi dinin özüyle bağdaşmayan bir şey çıkardığında hemen oradan kalkıp sesini çıkarması lazım" şeklinde konuştu.
"Tayyip Bey aklı erdiği günden bu güne imanıyla ihlasıyla ameliyle ortada olan birisidir"
Güncelleme konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çok saldıranların olduğunu kaydeden Bozdağ, "Sanki reform gibi algılatmak isteyen ve algılamak isteyenler oldu. Cumhurbaşkanımızın hayatı ortadadır. Tayyip Bey aklı erdiği günden bu güne imanıyla ihlasıyla ameliyle ortada olan birisidir. İmanı amelinin bedellerini de yaptığı mücadele içerisinde ödemiş birisidir. 28 Şubat’ın ve ülkemize pek çok yanlış uygulamaların ortaya koyduğu bütün sakatlıkları ortadan kaldıran bir liderdir. Bugün Türkiye’de dinin öğrenilmesi ve öğretilmesi ve muhafazakar mütedeyyin insanların kendini ifade etmesinin önünde ne kadar engel varsa, Allah’ın izniyle hepsini kaldıran bir liderdir. Ama şimdi bakıyorsunuz burada saydırıyorlar. Cumhurbaşkanımızın dediği şey çok açıktır. Bir konuda açık ayet varsa ve sahih kesin sünnetten deliller varsa ona uyacağız. Onu tartışmaya gerek yok. Ama diyelim ki açık bir şey yok. O zaman ne yapacağız, içtihat yapacağız" ifadelerini kullandı.
Bunlarla ilgili ne yapacak İslam alimleri, elbette İslam’ın temel kaynaklarına bakıp içtihat üretecek. İslam son dindir, kıyamete kadar yaşayacaktır. Eğer kıyamete kadar ortaya çıkacak sorunlara çözüm üretemezse, gelişmelere cevap veremezse, ihtiyaçlara cevap veremezse, o zaman kıyamete kadar varlığını nasıl sürdürecek? Peygamberimiz son peygamber, İslam son din. Bunun anlamı bizim inancımıza göre kıyamete kadar gelecek bütün sorunlara çözüm üretebilir. Bütün gelişmelere, ihtiyaçlara cevap verebilir. Bunu kim sağlayacak? Bunu içtihatlar, İslam alimleri sağlayacaktır. Ezmanın tagayyürü ile ahkamın tagayyürü inkar olunmaz derken biz Kuranı ve sünneti değil, Kurana ve Sünnete bakan gözlerimizi, kendi bilgilerimizi güncelleyeceğiz" açıklamasında bulundu.
"Cumhurbaşkanımızın dediği kendimizi güncelleyeceğiz"
Bozdağ, şunları kaydetti:
"Dinde reform olmaz, dinde reform yapılamaz. Cumhurbaşkanımızın hayatı bu tür düşünceye sahip olanlarla mücadele ile geçmiştir. Kim dinde reform diyorsa o din düşmanıdır. Şimdi dinde reform demek dini değiştirmek demektir. Beğenmediğin yeri yontmak demektir. Şöyle öyle demektir. Cumhurbaşkanımızın hayatı ortadadır. Buradan birileri başka bir noktaya götürmek istiyor. Cumhurbaşkanımızın dediği kendimizi güncelleyeceğiz. Tefsir kitaplarını okuyanlarınız olmuştur. Çok büyük bir alim yazıyor, altında diyor ki Allahü alem yani ben diyor bu ayetten bunu anladım ama diyor bu ayetin gerçek manası nedir Allah bilir diyor. Ben diyor onu bilemem diyor. Yarın başka bir alim o ayetten başka bir anlam çıkarabilir. Kesin bir şey hüküm ifade etmiyorsa yoruma açıksa, birisi öyle yorumlar, birisi böyle yorumlayabilir. Onun için de bu kesin olarak bunun manası yüzde 100 budur dediğinizde dini dondurursunuz. O zaman o sorunlara muhatap olanlar değişiyor. Onların ilimi de değişiyor, bakışı da değişiyor."
"Reyting hastası adamlar olarak görüyorum. Şöhret hastası”
'Ehem mühime müreccahtır' diye bir kural olduğunu hatırlatan Bozdağ, "Bu da mecelle kuralı. Ehem mühimden öncedir, elzem lazımdan önce gereklidir. Şimdi bir mühim ehem iş varsa, mühim ne yapar bir kenarda durabilir. Şimdi toplumun onca meselesi varken yani hiç alakasız konuları gündeme getirip oradan konuşmanın bir anlamı yok. Türkiye’de bazı İslam’la ilgili çalışanlar var. Ben ilahiyat okuduğum için söylüyorum. Geçmişte bizim üniversitede bizim bir tane hocamız vardı. 400-500 sene önce tartışılmış bitmiş, artık tarafları kalmayan görüşleri getiriyor, sınıfta anlatıyor. Hoca niye bunu anlatıyorsun bunun ne anlamı var?Bu görüşün taraftarı yok, bir şeyi yok geçmiş gitmiş. O zaman geçmişte tartışılmış gitmiş. Şimdi bazı ilahiyattaki hocalar, bitmiş tartışmaları tarih kitaplarında kalmış gündeme getiriyorlar. Bunları ben reyting hastası adamlar olarak görüyorum. Şöhret hastası. Oradan kendilerine bir şey getiriyorlar. Ya sen yeni bir şey söyle, 500 sene önceki tartışmanın taraftarlarından biri gibi bugün konuşmak yerine yeni bir şey söylüyorsan ona göre söyle. Alıp alıp getiriyorlar gündeme, alıp alıp koyuyorlar. Yani bu da fevkalade yanlış bir şey. Bizim dinimize bakışlarımızı, dinimizin kıyamete kadar yaşayacağı esasını dikkate almamız lazım" şeklinde konuştu.
"Cumhurbaşkanımızın hayatı reform diyenlere karşı mücadeleyle geçmiştir"
Tartışmaların kesinlikle reform olmadığını söyleyen Bozdağ, "Cumhurbaşkanımıza kim ki o güncellemeyi öyle yapar, o Cumhurbaşkanımıza haksızlık etmiş olur. Ertesi gün zaten konuşmasında bu konudaki şeye çok net bir açıklık getirdi. Bu yüzden güncelleme reform değildir. Cumhurbaşkanımızın hayatı reform diyenlere karşı mücadeleyle geçmiştir" dedi.
Nurettin Yıldız konusu
Nurettin Yıldız’la ilgili konuşan Bozdağ, “Şu anda Nurettin Yıldız’la ilgili medyaya yansıdı. Bazı vatandaşlarımızın şikayeti üzerine başlatılan soruşturmalar var. Kişiler dini konularda farklı düşündü diye bizim kanunlarımızda bir suç yok. İnsanlar bu konularda farklı düşünebilir, farklı değerlendirmeler de yapılabilir. Ama zaman zaman yapıyor. Geçen Diyanet İşleri Başkanlığı hakkında da bir vatandaşımız şikayette bulunuyor, bu evlenme konusu, boşanma konusu üzerine bazı fetvaları alarak. Savcılıklar bizim usul hukukumuza göre mecburen yapılan şikayeti esasa kaydediyor. Esasa kaydettiği an soruşturma otomatik başlamış oluyor. Tabi gazeteciler onu hemen alıyor, ‘soruşturma başladı.’ Doğru, soruşturma başlamış oluyor ama resen bir soruşturma değil bunların birisi. Vatandaşlarımızın şikayeti üzerine başlamış soruşturma. Diyanet İşleri Başkanlığı, anayasa ve yasalarımıza göre dinin temel kaynakları doğrultusunda toplumu aydınlatmakla görevli. Şimdi vatandaşımız şikayet ediyor, ‘laik bir sistemde bu nasıl olur?’ diyor. Ama bizim Anayasamız laik, devletimiz laik ama aynı sistem içerisinde Diyanet İşleri Başkanlığı var ve Diyanet İşleri Başkanlığına da kanun bu görevi dinin sahih kaynaklarına göre yapma yetkisini vermiş. Tabi yapamayacağı işler de var ama vatandaşların sorunlarına ona göre cevap verme yetkisi vermiş. Dolayısıyla bu bizim Türkiye’deki uyguladığımız laiklik anlayışına ters değildir. Yani bir defa Anayasa’ya da ters değildir, 24’üncü madde çok açık, nettir, herkes din ve vicdan hürriyetine sahiptir, hiçbir şey olmadan dini ibadet yapma hürriyetine, dinini öğrenme hakkına da sahiptir. Ve bu görevler zaten Anayasa’nın 24’üncü madde çerçevesi ve 136’ncı madde çerçevesi bir de 2’inci maddesi çerçevesinde yerine getiriliyor" ifadelerini kullandı.
"Artık telefonla arayanlara telefonda fetva verilmesi dönemi kapanıyor"
Alo Fetva ile ilgili gerçekten mizahi şeyler olduğunu aktaran Bozdağ, "Adam açıyor, ‘işte böyle böyle’ bir soru soruyor, şimdi oradaki cevap verdiği zaman bilmiyor gariban, samimi bir vatandaş zannediyor. O da ona bir cevap veriyor. O alıyor o cevabı kullanıyor. Örneğin, FETÖ’cüler geçmişte, 17-25 Aralık’ta hepiniz çok iyi bilirsiniz, soruyor işte, o dönemde FETÖ’nün başlattığı darbe teşebbüsü sırasında, ‘hırsızlık yapmak dinde nedir?’ diye soruyor. Şimdi o cevap veriyor Ondan sonra manşet atıyorlar, ‘Diyanet’ten 17-25 Aralık’a destek.’ İşte Gezi’de başka sorular soruyorlar, ondan sonra, ‘Diyanet’ten Gezi’ye destek.’ Bunları yapanlar ahlaksız adamlar. Bu ahlaksızlar her yerde var. Gazetecilik adına yapıyorlarsa, gazetecileri kandıran davranışlar. Onlara karşı sizin yardımınıza bizim çok ihtiyacımız var. Böyle bir haber üreten olursa Allah için siz onlara yüz vermeyin. Vermezsiniz eminim ama bunlar oluyor. Fetvalar şahsidir, herkes söyledi. Fetvalar konusunda Diyanet yeni bir genelge hazırladılar. Ben onu izah etmek isterim, artık telefonla arayanlara telefonda fetva verilmesi dönemi kapanıyor. Diyanet, Alo-Fetva hattını arayanların sorularını alacak, ancak bu sorulara cevaplar yazılı olarak verilecek. Yazılı cevaplarda da ilçenin müftüsünün ilçedeyse, ildeyse il müftüsünün, Diyanet’te ise Din İşleri Yüksek Kurulu’nun onayı olacaktır. Dini bilgilendirme görevini herkes yapacak onda şüphe yok. Yüz yüze geldiğinde herkes ona cevap verecek. Ama öbür türlü sorular, kaydedilecek, arşivlenecek, verilecek cevaplar da kaydedilecek, arşivlenecek. Herkes geldiğinde kim ne dedi, kim ne sordu hepsi orada belli ve iletişim bilgileri de olacak" diye konuştu.
"Cuma hutbelerinde ben bir milliyetçilik damarı görmüyorum"
"Cuma hutbelerinde ben bir milliyetçilik damarı görmüyorum" diyen Bozdağ, "Ama PKK terör örgütü Zeytin Dalı Harekatı nedeniyle Doğu ve Güneydoğu’da bazı yerlerde vatandaşlarımızı tahrik etmek ve devletin, milletin bir bütünleşmesini engellemek için bunları özellikle yaptırıyor. Bu, terör örgütünün örgütsel bir faaliyetidir. Doğu ve Güneydoğu’da vatandaşlarımızın bir tepkisi yok. Bakarsanız, birkaç tane yerde var o tepki gösterenleri de devlet biliyor kimler olduğunu. O bölgedeki insanlar da biliyor. Onlar, terör örgütünün üyeleridir. Sırf camideki bu ibadeti provoke etmek, vatandaşlarımızı bu konuda rahatsız etmek için yapıyor. Diyarbakır’daki Ulu Camideki vatandaşlarımız da bu kişilerin yaptığı şeyden dolayı fevkalade rahatsızlar. Diğer camilerdeki Müslüman kardeşlerimizin hepsi de bundan rahatsızdır. Doğu ve Güneydoğu’daki vatandaşlarımız bu teröristlere destek vermemektedir, vermemiştir, ben bundan sonra da vereceğine inanmıyorum. Onlar da hep beraber ordumuzun Afrin’de yürüttüğü Zeytin Dalı Harekatı’nın başarısı için dua etmektedirler. Burada aramızda bir fark yoktur. Terör örgütü üyeleri vasıtasıyla abdest alıp camiye geliyor, giriyor camiye, cami herkese açık giriyor ve onlar onu yapıyorlar. İşte gördük geçen, Maraşlı şehidimiz, Kur’an-ı Kerim yere düşmüş, Kur’an-ı Kerim’e saygısından alıyor ve içine tuzaklanmış bomba ve şehit oluyor. Sur’da gördük, Şırnak’ta gördük, Cizre’de gördük, camilerde Kur’an-ı Kerimlere ve caminin minberine, mihrabına içine neler yaptıklarını gördük.
Bunların dine saygısı yok, dine inancı da yok. Dine inancı olan bir adam Kur’an’ın içine bomba koyar mı? Müslüman, Kur’an’ın bir harfi için gerektiğinde gözünü kırpmadan şehit olmayı göze alabilir. Ama bu alçaklar ne yapıyor, Kur’an’ın içerisine bomba koyuyor, Kur’an’ın içerisine bomba koyan adamın ben Müslüman olduğuna inanmıyorum. Bu talimatı verenlerin de ben Müslüman olduğuna inanmıyorum. Çünkü Müslüman, bunu yapamaz, yapmaz. Hem Müslüman olacaksın hem Kur’an’ın içine bomba koyacaksın. Olmaz, öyle şey olabilir mi? Onun için bu, terör örgütünün bir propagandasıdır. Çanakkale Zaferinin yıl dönümünde şehitlerimizi anmak, İslam’ın şehitlik anlayışını anlatmak neresi milliyetçilik? İslam’da şehitlik var. Onu anlatacak Mehmetçiklerimize bir mücadele içerisinde olduğu dönemde dua etmenin neresi milliyetçiliktir? Bizim dinimizde mücadele eden insanlara dua etmek vardır ve biz dua ediyoruz. Diyanet camilerinde de bu dualar yapılmaktadır. Bunun milliyetçilikle alakası yok.”
"Diyanet İşleri Başkanlığımız bu konuşmaları yapıyor, önümüzdeki günlerde hem toplu hem bireysel ayrıca görüşmeler planlandı"
Diyanet İşleri Başkanlığının tartışma oluşturan fetvaları veren kişilerle neden konuşmadığı sorusuna Bozdağ, “‘Kişilerle niye konuşmuyorsunuz?’ dendi, konuşuluyor. Diyanet İşleri Başkanlığımız bu konuşmaları yapıyor, önümüzdeki günlerde hem toplu hem bireysel ayrıca görüşmeler planlandı, yapılacak. Bir kısmında ben de bizzat bulunmayı düşünüyorum. Hep beraber oturup konuşacağız. Yani biz toplum içinde saygınlığı olan, muteber, gerçekten İslam bilgisi konusunda da Diyanet’te olsun olmasın herkesin değer verdiği otoriteleri kast ediyor. Yani onlarla ilgili zaten Diyanet’in onlarla ilişkisi kopmuş değil geçmişte de var. Zaman zaman bir araya geliniyor, konuşuluyor. Belki bundan sonraki süreçte daha fazla konuşma imkanı olacaktır çünkü bu saldırıları hep beraber büyük bir hassasiyet göstererek etkisizleştirebiliriz” açıklamasında bulundu.
Alevi vatandaşlara yönelik icraatlar
Alevi vatandaşlarla ilgili AK Parti hükümetleri döneminde ciddi çalışmalar yaptıklarını bildiren Bozdağ, şunları kaydetti:
“Biliyorsunuz, ilk defa Alevi çalıştaylarını biz yaptık. Yani devletin katında ilk defa bu tarihi adımı biz attık. İkincisi, ilk defa Alevi vatandaşlarımızın yazılı kaynakları olan klasiklerini Türkçeye çevirttirdik ve hem orijinal metnini koyduk hem yanına Türkçesini koyduk, bunların yayınlarını yaptık, Diyanet İşleri Başkanlığı vasıtasıyla ve ortak bir daha doğrusu bizim değil bizzat Alevi vatandaşlarımızın bu çalıştaylarda orak formüller üretmesi ve çözüme katkı sağlaması konusunda adım attık. Ve resmen devlette ilk defa Alevi vatandaşlarımızı muhatap alınması bu dönemde olmuştur. Biz yaptık. Dersim’le ilgili Cumhurbaşkanımız, hatırlarsanız, bizzat devlet adına özür dilemiştir. Yani biz Alevi vatandaşlarımızla ilgili gerçekten pek çok adımı attık bundan sonra da atmaya devam edeceğiz. Yurt dışına Alevi vatandaşlarımız, bugün bir gazetede gördüm, CHP’li bir milletvekili bir soru sormuş, ‘neye göre belirliyorsunuz?’ Diyanet belirlemiyor onları.
Onlar, kendileri yurt dışına gitmek isteyen Alevi Dedelerinden oradaki dernekler, vakıflar, Dede istiyorlar, Diyanet İşleri Başkanlığı da onları görevlendiriyor. Yani Diyanet bunları seçmiyor, gazetede ‘Neye göre Diyanet bunları seçiyor?’ Diyanet’e iletilen isimleri Diyanet görevlendiriyor. Onlar kendileri seçiyor, dernek, vakıf, kimse onlar seçiyorlar, onlar gönderiliyorlar. Yani diyelim ki, onlarla ilgili çalışmalarda çok ciddi adımlar attık biz. Mesela ilk defa Diyanet TV’de ve Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla Hz. Ali Efendimiz, evlatları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin Efendilerimizin, özellikle Hz. Hüseyin Efendimiz ve ehli beytin Kerbela’da şehadetine ilişkin şimdiye kadar böyle çok boyutlu çalışmalar yoktu. Ama ilk defa uzunca bir zamandır Diyanet İşleri Başkanlığı bunları başlattı. Devletin katıldığı Muharrem iftarları yine bizim dönemimizde başladı ve Diyanet İşleri Başkanlığı Muharrem Ayına ilişkin özel programlar yapıyor ama bu programlar Diyanet kendi yapmıyor, Alevi vatandaşlarımız kendi yapıyor, kendi saygı duyduğu, itibar ettiği Alevi önderlerinin yapması şeyinde onların davetlerine iştirak ediyor, onlara katılıyor.
Yani Diyanet İşleri Başkanlığı Alevi vatandaşlarımızın inançlarıyla ilgili, ‘sizin inancınız şudur budur’ şeklinde bir değerlendirme ve bir çalışması yoktur. Cami olan yerler de yeni yapılmış camiler değil. Alevi vatandaşlarımızın bir kısmı kendileri cami yaptırmışlardır. Bir kısmı 12 Eylül döneminde yapılan camilerdir. Yoksa hani kamuoyunda Alevi vatandaşların olduğu yere ‘Diyanet zorla cami yapıyor’ gibi bir algı oluşmasını istemem yani böyle bir çalışması Diyanet’in yoktur. Bunlar, geçmişte yapılmış bazıları bizzat vatandaşlarımızın kendi yaptığı camiler. Mesela benim ilimde Alevi kardeşlerimiz var, çok samimi, dostane ilişkilerimiz var. Onlar kendileri gelip benden minare istediler, köylerinde camileri kendileri yaptırmışlar, ben bakan olunca da, ‘minaresini yaptırır mısınız’ diye kendileri geldi benden ricada bulundular. Daha yapmadım ama onların öyle bir talebi oldu. Ben de ‘olur’ dedim. Ama onlar kendileri yapıyor ben onu demek için bunu söylüyorum. Yani burada şu anlaşılmasın, ‘Diyanet Alevi vatandaşlarımızın olduğu yere zorla cami yapıyor, zorla şunu yapıyor.’ Böyle bir şey yok. Yani onun altını çizmek için bunu ifade ettim."
"FETÖ ve diğer terör örgütlerine ilişkin de söyledik, burada Diyanet bundan sonra daha aktif rol alacak "
“FETÖ ve diğer terör örgütlerine ilişkin de söyledik, burada Diyanet bundan sonra daha aktif rol alacak ve terör örgütü ve bu noktada dinimizi istismar etmek isteyen yapılarla ilgili herkesten ama herkesten çok önce farkına varacak bir çalışma olması lazım" ifadesini kullanan Bozdağ, "Diyanet ak sütün içindeki ak kılı herkesten önce fark etmeli ve başkalarını da fark ettirmelidir. Bu noktada elbette büyük bir görev düşüyor. Bunun üzerinde de Diyanetimiz bundan sonra daha fazla duracaktır. Önümüzdeki günlerde kadın akademisyenlerle de bir araya inşallah geleceğiz ve kadın akademisyenlerimizin de kadın ve dini konular üzerindeki çalışmalarını daha görünür hale getirme konusunda da büyük bir etkinlik ortaya koyacağımızı buradan ifade etmek isterim. Sayıları ne kadar bilmiyorum ama ilahiyat fakültelerimize inşallah bundan sonra kadın akademisyenleri sayısı daha da artar ve onların bu alanda bilgi üretmeleri ben eminim ki, dinimizin doğru anlaşılmasına önemli katkı sağlayacaktır diyorum" dedi.