Yıldırım, aralarında ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Çin, Japonya ve Katar'ın yer aldığı ülkelerde yayın yapan ajans, televizyon ve gazete temsilcileriyle Vahdettin Köşkü'nde bir araya gelerek, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Bir gazetecinin MİT'in yeniden yapılandırılmasına ilişkin sorusu üzerine Yıldırım, MİT'le ilgili bir çalışmaları bulunduğunu bildirdi.
Başbakan Yıldırım, gelişen dünya şartları ve iletişim teknolojilerinin istihbarat örgütlerinde de yeniden yapılanmayı zorunlu hale getirdiğine işaret ederek, "Eskiden telefon vardı, internet, sosyal medya yoktu ve yüzde 100'ü telefonla yapılıyordu. Şimdi yüzde 7-8'i telefonla yapılıyor diğer bölümü internet. Dolayısıyla ülke güvenliği için istihbaratın önemi daha da arttı. İstihbarattaki yöntemler çok gelişti. Geleneksel istihbarat altyapıları ve kuruluşlarının bu teknolojiye ayak uydurması lazım." diye konuştu.
ABD için istihbaratta milatın 11 Eylül saldırıları olduğunu, 11 Eylül saldırılarından sonra ABD'nin istihbaratta ve güvenlikte çok kapsamlı bir reforma, yeniden yapılanmaya gittiğini anlatan Yıldırım, şöyle devam etti:
"Bir süreden beri zaten Türkiye'de iç ve dış istihbaratla ilgili birtakım iyileştirmeler yapılmıştı. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı bu amaçla özellikle internet yoluyla suçların önlenmesi, suçlularla mücadele için bir düzenleme yapmıştır, ancak 15 Temmuz darbe girişimi, bize bir kez daha gösterdi ki koruyucu önlemler olayın meydana gelmesinin önüne geçilmesi açısından hayati. Darbenin, teşebbüsün başlamadan önüne geçilmesi daha az tahribat verir. Herhangi olayda da budur. O yüzden istihbarat teşkilatının özellikle iç istihbaratın değişik, dağınık bir görümünü var. Bunları daha da güçlendirip, iç istihbarat ve dış istihbarat şeklinde yapılandıracağız. Bunlar arasında da geçişler mutlaka olacak. İstihbaratta süreklilik esastır. 'Ben geldim sınıra kadar, sınırdan sonrasına ben karışmam. Kim, ne yaparsa yapsın' diye bir boşluk oluşmaması lazım. O ilişkileri de düzenleyen ama bunların hepsinin de üzerinde bir istihbarat koordinasyonu, bir çatı yapılanma teşkil edilecek. Bunun da amacı, istihbarat örgütlerinin birbirinden kopuk, birbiriyle rekabete girmeden çalışmasını sağlamak, aynı zamanda da istihbarat örgütlerini de kontrol etmek. O da önemli.
Bugün dünyanın en büyük problemi dinleme değil, dinleyenleri kim dinleyecek? İstihbarattaki dünyada konuşulan konu bu. Soru, 'Dinleyeni kim dinleyecek?' Yani yaparken işlerini yasalara uygun olarak mı yapıyorlar yoksa bazı şeytani amaçlara yönelik şantaj amaçlı, başka amaçlı, insanları zora sokma amaçlı mı kullanıyor? Kurumsal yapı içerisinde, bu darbe girişiminde gördüğümüz gibi birtakım grupların oluşup bunlar kötü amaçlı olarak bir çalışma içerisine giriyorlar mı girmiyorlar mı bunun da kontrol edilmesi lazım."
- "Ümran bebeğin o halinden insanlık utanmalı"
Başbakan Binali Yıldırım, Suriye sorununun artık Suriye'nin, bölgenin sorunu olmaktan çıkarak, küresel bir yara haline geldiğinin altını çizerek, bugüne kadar 500 binden fazla masum, genç, yaşlı, kadın, erkeğin hayatını kaybettiğini hatırlattı. Yıldırım, "2 gün önceki Ümran bebeğin o halinden insanlık utanmalı. Hiçbir şey o çocuğun geleceğinden daha önemli değil. Aynı şekilde Aylan bebek bugün herkesin hafızasına kazındı. O halde bu aymazlığa daha ne kadar devam edilecek? Bu sorunun mutlaka sorulması ve mutlaka 1 saniye bile kaybetmeden adım atılması lazım." diye konuştu.
Suriye'de birçok ülkenin sorunun çözümü için "Biz de varız" dediğini, orada bulunduğunu veya dışarıdan konuştuğunu dile getiren Yıldırım, sorunun asıl muhataplarından birinin Suriye ile 911 kilometre sınırı olan Türkiye olduğunu söyledi.
Yıldırım, Irak'ın, benzer istikrarsızlık içinde olduğu için Suriye meselesine fazla katkısının beklenmediğini, güneyde Suudi Arabistan, doğuda İran'ın bulunduğunu, Ürdün ile Lübnan'ın da Türkiye gibi Suriye'yi terk etmek zorunda kalanların sığındığı ülkeler olduğunu kaydetti.
- "İşe burnunu sokmayan kimse kalmadı"
Bu ülkelerin yanı sıra bölgede ABD'nin öncülüğünde oluşturulan koalisyon güçleri bulunduğuna değinen Yıldırım, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Daha sonra da Rusya... Onlar da işin içine girdiler. Dolayısıyla yani işe burnunu sokmayan kimse kalmadı, ama çözüme gelince herkes elinin ucuyla tutuyor ve insanlar ölmeye devam ediyor, çözüm de bir türlü gelmiyor. Şimdi biz diyoruz ki 'Artık bu akan kan dursun. Bebekler, çocuklar, masum insanlar ölmesin. Rekabet edecekseniz süper güçler, başka yerde rekabet edin, insanların hayatı üzerinde rekabet olmaz. O yüzden Türkiye olarak önümüzdeki 6 ay içerisinde daha bölge ülkesi olmanın ve tehlikenin daha da büyümemesi adına daha aktif olacağız eskisine göre. Bu ne anlama geliyor? Bu, Suriye'nin hiçbir şekilde etnik temelde bölünmesine izin vermemek anlamına geliyor. Türkiye için çok hayati öneme sahip konunun birisi budur. İkincisi de yönetişimin etnik temele dayalı olarak oluşturulmaması. Yani herhangi bir etnik grubun inisiyatifiyle yönetimin, bütün Suriye'yi yönetecek yapıya izin verilmemesi. Zaten Suriye'de yaşanan sorunun kaynağı bu. Yıllardan beri ülkede temsil problemi var. O halde bütün Suriye'de yaşayan Arap, Kürt, Nusayri, hepsinin bütün etnik grupların temsil edileceği toprak bütünlüğünü esas alan bir yönetim şeklinin oluşturulması. Bunlar esaslar. Detayları, kim olacak, kim olmayacak bu konuda BM'nin kararı var. Cenevre'de yönetim yapısında kimler olacak, kimler temsil edilecek bunların hepsi belli.
Soru 'Esed olacak mı olmayacak mı?' 500 bin insanın kanına girmiş. Uzun vadede Esed'i Suriye taşıyabilir mi? Asla taşıyamaz. O insanların, ölen insanların yakınları gördüğü zaman ne diyecek 'Benim anamın katline sebep olan, çocuklarımın ölmesine sebep olan, yuvamızı başımıza yıkan bu idare ile biz nasıl yaşayacağız, nasıl geçineceğiz?'... Bu soruyu hep soracaklar. Bugün ABD de Rusya da biliyor ki uzun vadede Esed'in toparlayıcı olması, birleştirici olması pek mümkün gözükmüyor. Geçiş için oturulur, konuşulur, yani bir suhulet içerisinde bir geçiş sağlanabilir. Biz Suriye'nin geleceğinde PKK da DAEŞ de Esed de olmamalı diye düşünüyoruz, buradaki huzurun tam olarak sağlanması için. Fakat istesek de istemesek de şu anda aktörlerden biri Esed'tir. Diğer etnik gruplar da kendi çapında mücadele etmektedir. PYD unsurları, DAEŞ unsurları, diğer örgütler, rejim yanlıları... Bir şekilde ABD, Rusya, Türkiye, İran, diğerleri de çözüm adına orada varlıklarını sürdürmekteler."
"Behemehal çözümün sağlanması hedefimiz"
Yıldırım, Vahdettin Köşkü'nde yabancı basın mensuplarıyla bir araya geldiği toplantıda, Suriye'de en öncelikli işlerinin insanların daha fazla ölmemesini ve yerlerinden edilmemesi konusunda adımların atılması olduğunu söyledi.
Bunun için oradaki partnerlerin ve ortakların ikna edilmesi gerektiğini anlatan Yıldırım, "Özellikle bölge ülkeleri İran, Türkiye, Suudi Arabistan, Körfez başta olmak üzere Amerika ve Rusya'nın da dahil olacağı bir yapıyla behemehal çözümün sağlanması hedefimiz. Bu konuda da kötümser değiliz. Artık bunun geç bile kaldığını düşünüyoruz. O yüzden de Türkiye olarak daha fazla bu konuda gayret edeceğiz çünkü bu bizim de canımızı yakıyor. Oradaki istikrarsızlık gerek Irak'ta gerek Suriye'de bize bölücü terör örgütü olarak bir bedel çıkarıyor. Bunu da gözden kaçırmamak lazım." diye konuştu.
Binali Yıldırım, "Geçiş dönemi Esed'le olabilir mi, bunun bir süresi var mı?" şeklindeki soruya "Esed'in muhatabı oradaki rejim muhalifleridir. Bizim Esed'le veya oradaki bir grupla oturup bir şey konuşmamız Türkiye olarak söz konusu değil. Orada taraflar var. Taraflar kimler? Tarafların arkasında ve yanında olanlar var. Tarafların yanında olanlar da diyor ki, 'Tarafları bir araya getirelim. Otursun konuşsunlar ve çözüme ulaşsınlar.' Bütün mesele bu. Bir kişiye dönüp dolaşıp, çözümü o noktaya bağlamak çözümsüzlüğe razı olmaktır. Onu kast ediyorum." yanıtını verdi.
- Esed'in PYD'ye müdahalesi
"Suriye rejim uçakları perşembeden beri Kuzeydoğu Suriye'de Kürt bölgelerini bombalıyor. Amerika koalisyon uçaklarını Haseke'ye yönlendirdi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine Yıldırım, şöyle devam etti:
"Yeni bir gelişme. Uzun süreden beri rejim, PYD üzerinde herhangi bir hareketi yoktu. Geçtiğimiz hafta Haseke'yi bombaladılar. Bu, yeni bir durum ve gelişmedir. Çok ilginç. Bu konuda belli ki artık rejim de anladı ki kuzeyde oluşturulmaya çalışılan Kürt yapılanması Suriye'nin tehdidi olmaya başladı. Öyle okuyoruz biz."
Başbakan Binali Yıldırım, 15 Temmuz'daki darbe girişimi akşamı yaşadıklarının ve Milli İstihbarat Teşkilatı'na gelen bilgilerin sorulması üzerine şunları söyledi:
"O gün 16.00'da neler olduğu çok konuşuldu. Ama asıl olan Türkiye'nin bir darbe girişimine maruz kalmasıdır. O gün Milli İstihbarat Teşkilatı'na bir ihbarcı geliyor ve bilgileri aktarıyor. O bilgiler de Genelkurmay'la paylaşılıyor. Bunların paylaşılması darbe girişiminin önlenmesine yetmiyor. Başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere bütün kuvvet komutanları en yakın adamları tarafından etkisiz hale getiriliyor ve darbenin merkezi Akıncılar'a götürülüyor. Bilgi oraya gitmedi, buraya gitmedi... Sonuç önemli. Keşke bize gelmemiş olsa da darbe girişimi olmasaydı. Neticede bu girişimin baştan önlenebilmesi bu kadar tahribat, zararı oluşturmazdı. 240 şehidimiz var. 2 bin 195 gazimiz ve yaralımız var. Onlara da Allah'tan rahmet diliyorum. Şahsımızla ilgili de başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere planı... En başta Cumhurbaşkanımızı devre dışı bırakmak, ölü veya sağ fark etmez. Bunu zaten ifadelerinde söylüyorlar. Başbakanı ve hükümeti de yıkmak. Yurtta Sulh Konseyi adına yönetime el koymak. Proje bu. Bu amaçla o gece bir iki kritik sıkıntı yaşadık. Biz, köprüden geçtikten 5 dakika sonra köprü kapatıldı. Kıl payı kurtulduk diyebilirim. İkincisi Tuzla'daki evimden çıkarken, tanklar durdurdu. Yanlarında geçerken. Bir müddet onları takip ettik ve fırsatını bulup oradan da uzaklaşmayı başardık. Yol üzerinde de bir ateş açma durumu oldu. Allah'tan orada da bir şey olmadı."
- Mısır'la ilişkilerin geleceği
Başbakan Binali Yıldırım, Mısır'la ilişkilerin geliştirilmesi konusunda ise şu değerlendirmelerde bulundu:
"Mısır'da bir darbe oldu. Türkiye'dekine benzer bir darbe oldu ama orada darbeciler kazandı. Bizim o darbeyi meşru saymamız mümkün değil. Cumhurbaşkanımız çok açık söyledi. Birçok dünya ülkesi o darbeyi meşru saydı. Çünkü darbeciler başarılı olduğu için herhalde 'Giden ağam gelen paşam' dediler. Kabul ettiler. Biz hala kabul etmedik. Mısır'la ilişkilerimizi geliştirmek istiyoruz. İrademizi de beyan ettik. Bu temelde gerçekleştirmek istiyoruz. Darbeyi kabul edelim. 'Darbe olmadığını kabul edelim, ilişkileri geliştirelim' düşüncesinde değiliz. İşin adını koyduk. Burada bir darbe var. Mısır yönetimi de 'Biz darbeci değiliz.' diyorlarsa bunu dünyaya izah etsinler. Dünyadan önce kendi halklarına izah etsinler. Bütün bunlara rağmen Mısır'la ekonomik, kültürel ilişkilerimizi, Akdeniz'in kıyısını kullanan iki ülke olarak geliştirmek ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Bu konuda müspet bir bakış açısına sahibiz. Bugünden yarına en üst düzeyde ilişkilerin düzelmesini öngörmüyoruz ama bir yerden başlamak gerektiğini düşünüyoruz. Bunun için iki ülke halkı arasında tam bir anlayış birliği var. Mısır ve Türkiye halkı birbiriyle kardeştir ve dosttur. Şartlar ne olursa olsun, tepede hangi rüzgar eserse essin aşağıda insanlar bir ve beraber olmaya çok önem veriyor. Ortak değerlerimiz var. Siyasi ilişkiler uzun vadeli milletlerin arasındaki ilişkileri de fazla bozmamalıdır. Siyasetçinin görevi halkın beklentilerini görmek ve ona göre kendi durumlarını da gözden geçirmek olmalıdır. Bu anlamda da biz, olumlu bakıyor ve müspet düşünüyoruz. Mısır'la ilişkilerimizin geliştirilmesinin bölge ve her iki ülke halkı için hayati öneme sahip olduğunu düşünüyoruz."
Darbecilerin dışarıdan destek alıp almadıklarını konusunda da yoğun sorular olduğunu dile getiren Yıldırım, bunu darbeye teşebbüs edenlerin verecekleri ifadelerle belli olacağını söyledi. Yıldırım, bu konuda kendilerinin zanla hareket etmediklerine vurgu yaparak, çeşitli ülkelerin istihbarat örgütlerinin darbe destek verdikleri yönünde basında sıkça haberler olduğunu hatırlattı.
Ülkeyi yönettiklerini belirten Yıldırım, zanla amel edemeyeceklerini dile getirdi. Yıldırım, darbenin sahibinin FETÖ olduğunu aktararak, onlara destek verilip verilmediğinin ise zamanla ortaya çıkacağını kaydetti.
"Asla kimse bizden beklemesin"
Muhataplarının terör örgütü olmadığını, terör örgütüyle vatandaşların sorununa yönelik görüşecek hiçbir şeylerinin bulunmadığını ifade eden Yıldırım, "İnsanları gözünü kırpmadan öldüren yaşlı, genç demeden bombalarla binaları aşağı uçuran, askeri ve polisi tuzakladıkları bombalarla kalleşçe şehit eden kan emici terör örgütleriyle hiçbir sorunu konuşmayız. Böyle bir şeyi asla kimse bizden beklemesin." diye konuştu.
Binali Yıldırım, hükümetlerin görevinin halkın isteklerine duyarsız kalmayıp, isteklerini karşılamak olduğunu dile getirerek, şöyle devam etti:
"Halk, huzur, barış ve kardeşlik istiyor. Teröristler ne yapıyor? Öldürüyor. Biz şimdi kimden yana olacağız? Öldürenlerle mi yoksa onları öldürmeye azmetmişleri ortadan kaldırmakla mı meşgul olacağız? İkincisini yapıyoruz. PKK terör örgütünün Kürtler diye bir sorunu yok. Ortada bir sorun var. O da Kürtlerin PKK sorunudur. Kürtlerin PKK sorunun çözümü de Kürtlerle bizim aramızdaki, devletimiz arasındaki bu PKK örgütünü yok etmek ve aradan çıkarmaktır. Aramıza girmek suretiyle bu sorunun çözümünü geciktiriyorlar. Bölge insanı 15 Temmuz'da Türk bayrağıyla meydanlara çıktı. Onlar ne diyor? Biz Türkiye'den ayrılmak istiyoruz. Sen ayrılmak istiyorsun da onlar ayrılmak istemiyor. Zorla mı? İstemedikleri için silahla, tehditle, ölümle, illa ayrılacağız. Var mı böyle bir şey. 15 Temmuz gecesi, ondan sonraki 27 gün boyunca Diyarbakır'da, Batman'da, Siirt'te, Hakkari'de, Şırnak'ta, bütün Güneydoğu'da artı batıda, kuzeyde, güneyde, 780 bin kilometrekare vatan toprağının her köşesinde bayrağımızla, çoluğumuzla, çocuğumuzla herkes meydanlardaydı. Bizim için ölçe budur, halk birlik istiyor, beraberlik istiyor, kardeşlik istiyor. Terör sona ersin istiyor. Neyi pazarlık edeceğiz, kiminle pazarlık edeceğiz."
Yıldırım, 1071'de bu topraklara gelince pazarlığın yapıldığını ifade ederek, "Bizi kimse bölemez. Kimse parçalayamaz. Kurtuluş Savaşı'nda bunu ispat etmişiz. Çanakkale direnişinde bunu ispat etmişiz. Daha neyin pazarlığını yapacağız. Bu toprakların her karışına bedel ödedik. Gerekirse bundan sonra da bedel ödemeye devam edeceğiz." dedi.
Problemin Türkiye'de ayrılık peşinde koşan terör örgütü PKK olduğunu ifade eden Yıldırım, ayrılıkçı bu terör örgütüne kulak asmayan ve itibar etmeyen Kürtlerin bulunduğunu söyledi.
- "Terör örgütünün sesine kulak veremeyiz"
Yıldırım, sorunun doğru koyulması gerektiğini dile getirerek, "Oradaki ahali biz de ayrılmak istiyoruz derse ona hiç kimse bir şey yapamaz. 'İstemiyoruz kardeşim ayrılmak, adam diyor ki silahla öldürülerek illa ayrılacağız.' Nasıl olacak? Soruyorum ne yapmak lazım? Kimin yanında olacaksın? Vatandaşın yanında. Terör örgütünün sesine kulak veremeyiz. Olay budur." diye konuştu.
Gittiği her yerde vatandaşın kendisine "Biz ayrılmak istemiyoruz. Kan emici terör örgütünü Allah rızası için bu topraklardan kovun." dediğini anlatan Yıldırım, gittikleri yerde ayrılmak isteyen bir tek vatandaşa rastlamadıklarını kaydetti.
Başbakan Yıldırım, terör örgütü PKK'nın Türkiye dışındaki yöneticilerinin "Biz Türkiye'yi bölmek, bir Kürt devleti kurmak istiyoruz." dediğini, bunun aynen İspanya'da ETA'nın, İngiltere'de de İRA'nın yaptığı gibi olduğunu, yıllarca aynı şeyi söylediklerini, sonunda da tezlerinden vazgeçtiklerini belirtti.
Arkada insan olmayınca söylemin bir anlamının da kalmayacağını ifade eden Yıldırım, şöyle devam etti:
"Eğer taraftarınız olursa bir anlam ifade eder. Türkiye'yi bölme gayreti var, Irak'ı bölme gayreti var. İran'ı bölme gayreti var. Suriye'yi bölme gayreti var. Bu ortada ama bu saydığım ülkelerin hiç birinde bölünme istemiyor insanlar. Bu küresel bir beladır. Ülkeleri istikrarsız hale getirmek için maalesef öyle veya böyle küresel destekler de bulan terör örgütleridir. Bizim amacımız terör örgütlerinin daha da azması ve bütün ülkeleri tehdit etmesi mi, yoksa terör örgütlerinin kontrol altına alınması mı? Bizim dostlarımızdan beklediğimiz budur."
- "HDP PK'yı kınamıyor"
Yıldırım, soru üzerine, HDP'nin PKK'yı desteklediğini dile getirerek, "Nasıl destekliyor? Kınamıyor. Diyoruz ki siz halkın oyuyla seçildiniz. Bir terör olayı oldu, insanlar öldü, PKK 'Ben yaptım' diyor. Çıkıp diyeceksiniz ki 'Lanet olsun, ben bu terör örgütünü şiddetle kınıyorum.' Bunu kınamazsanız ne diyeceğiz biz. Hala bütün bunlara rağmen seçilmiş bir partidir. Parlamentoda en sert muhalefeti de bu parti yapıyor." diye konuştu.
Dün Elazığ'da önüne çıkan insanların "Biz Meclis'te bu partiyi istemiyoruz, atın bunları" dediğini belirten Yıldırım, "Ben ne yapabilirim, atabilir miyim? Seçilmiş, gelmişler. Ama bir daha seçime giderse vatandaş gereken cevabı verir." dedi.
- Çin ile ilişkiler ve G20 zirvesi
Başbakan Binali Yıldırım, Çin ve Türkiye arasındaki ilişkilerin çok iyi geliştiğini ifade ederek, ortak demir yolu ve altyapı projeleri yapıldığını, Çin'in Türkiye'nin çok önemli bir ticaret ortağı olduğunu söyledi.
Çin ile tarihsel bir bağ bulunduğunu, İpek Yolu'nun iki ülkeyi birbirine bağladığını, modern İpek Yolu inşaatının bütün hızıyla sürdüğünü vurgulayan Yıldırım, bunun için Marmaray projesinin yapıldığını, Kars-Tiflis-Bakü Demiryolu Projesi'nin tamamlanmak üzere olduğunu anlattı.
Yıldırım, G20 dönem başkanının Çin olduğunu hatırlatarak, şunları kaydetti:
"Burada küresel konular, küresel büyüme ve ticareti artıracak tedbirler neler olacak? Bunlar ana gündem olarak ön plana çıkıyor. Çünkü küresel ticaret maalesef 2009 dünya krizinden beri azalıyor. Dünya bir anlamda büyümüyor, büzülüyor, küçülüyor. Burada istisnalar var. Büyüyen ülkeler var. Türkiye'de bunlardan biri ama topyekün dünyadaki gelişmeye baktığımızda dünyada küçülme var. Yine G20 gündeminde altyapı yatırımlarında daha fazla küresel destek nasıl sağlanabilir, konuşulacak. Ondan sonra IMF'nin kota reformu masaya yatırılacak. 2017'den itibaren yürürlüğe girmesi hususu karara bağlanacak. Nasıl olacak? Gelişmekte olan ülkelerin burada biraz daha fazla söz sahibi olması öngörülüyor."
Çok uluslu şirketlerin vergiden kaçırılma olayının bir adaletsizlik oluşturduğunu, bunun maalesef küresel bir sorun aynı zamanda da karaparayla mücadeleyi de zorlaştırdığını vurgulayan Yıldırım, "Neden vergiden kaçırılıyor veya neden vergi kaçırılıyor? Aslında bunun temellerine inmek lazım. Sonucu tartışmak değil de temeline inip oradaki çarpıklığı düzeltmek lazım. Vergi oranlarını çok yüksek tutmak yerine makul düzeylere çekip daha fazla üretmenin daha fazla refahı artırmanın önünü açmak gerekir. Bunlar G20'de enine boyuna konuşulacak." ifadelerini kullandı.AA