İşte röportajın tamamı:
1- Başarıları sizi şımartmadan taşırsanız, başarıyı büyütebilmek için çok çalışırsanız mutlaka bir yere geliyorsunuz.
2- Ben durup dururken tesadüfen antrenör olmadım. Futbolu bıraktım, antrenörlüğe başladım. Ben hazırdım zaten!
4- Çalışırken işçi gibi, düşünürken usta gibi olacaksın.... Bu da yetmez, bir de ruhunu vereceksin! O zaman sanatçı yani yıldız fubolcu oluyorsun
Hocam, öncelikle bize ayırdığınız zaman için çok teşekkür ederiz. Tekrar hem Avrupa’da hem de Süper Lig’te başarılar diliyoruz. 1979 yılında Trabzonspor kalesinde bir rekora imza attınız. Ve halen de bu rekor kırılamadı, sanırım kırılması da çok zor. (1112 dakika gol yememe rekoru) Ve aynı sezon yalnızca 6 gol gördünüz kalenizde. Bu başarının en büyük payı sizde ama takdir edersiniz ki defansla yakaladığınız uyum da çok önemliydi. Peki bir kaleci özellikle önündeki defansla uyumu nasıl sağlamalı, siz nasıl başardınız? Yetişen kaleci adaylarına önerileriniz neler?
Kalecilik öncelikle farklı bir mevkii... Yalnız adamsınız... Formanız da farklı, görevleriniz de farklı. Saha içerisinde herkesin her alanı dolaşabildiği bir yerde kaleci aynı alanda sınırlı kalabiliyor. Önemli olan sabırlı bir şekilde, çalışarak takımın bir parçası olduğunu unutmadan, ekip ruhu içerisinde görevini yapmaktır. Dediğiniz gibi savunma uyumu olmadan, takım uyumu olmadan başarı olmaz. Tabii, her mevkii kendi bölümünde; orta saha, defans nasıl önemliyse kaleci de önemli. Hepsinin birbiriyle uyumu da çok önemli. Ama önce kendine çok iyi bakman lazım, kendini iyi çalıştırman lazım. Bizim o dönemlerde başarılarımız, kendimizi geliştirmeye, işimizi sahiplenmeye ve çok çalışmaya bağlıydı. O günün şartlarının imkansızlığı, bugünün şartlarına göre çok olmasına rağmen biz çalışmayı bırakmadık, mesleğimizi sevdik ve bunun gereklerini yapmaya çalıştık.
TRABZON ŞEHRİ BİZİ KORUDU
Ben kalecilik eğitimi görmeden kalecilik yaptım. Hiç bir şikâyetim olmadı. Kendimi çalıştırarak geldim, bazen bana yardımcı olan hocaların desteğiyle geldim, bir de şansımız tabi. Trabzon’da çevre içerisinde şartlar bizi kontrol ediyordu. Yanlış yapma bakımından onlar engel olmuştu. Ekonomik olarak büyüme için de ihtiyacım vardı, sosyal olarak toplumda yer edinmek için buna ihtiyacım vardı. Ancak bir de futbol keyif olayıydı. Mahalle arasında keyif olarak oynadığımız oyunu profesyonelliğe geçişte de aynı keyifle yapmaya çalıştık. Karşılığında para ve unvan da gelince tadından yenmez (gülüyor)... Öyle olunca da sahiplendik bunu...
BEN HEP AYNI ŞENOL GÜNEŞİM
Tüm bu başarılara rağmen biz işimizi hiç unutmadık. Yani sonuçta ne olursa olsun, işimi iyi yapmak durumundaydım, öyle yaptım. Bugün de aynı şeyi yapıyorum. O günkü felsefemle bugünkü felsefem farkı değil. Bugünkü profesyonellik kavramlarını gençlik yıllarımda hiç bir eğitim görmeden, örnek görmeden de yapmaya çalıştım. Bunda tabii Vefa’da Erden ağabeyi kullandım, Vefalıydı Erden ağabey... O çok önemliydi... İstanbul’a geldi, bizim mahallenin büyüğüydü. Zaten onların vasıtasıyla kaleciliğe başlamıştım. Ben aslında forvette oynuyordum, öndeydim yani. İlker ağabey kaleciydi, o da santrafordu. Ben onların yaş grubuna göre daha küçüktüm... İyi oynadığım için büyüklerin kalesine geçtim, mahalle arası maçları geçtikten sonra 15 yaşında bana lisans çıkarttılar. Ergun ağabey Vefa’da oynarken yazın gelir, turnuvalara katılırdı. Benim için idoldü o zaman! O hevesle İstanbul’da ne Fenerbahçe, ne Galatasaray hiç birini görmedim. Hiçbirine hayranlığım olmadı ama hep takip ettim.
KALECİLİĞİ SEVMEZDİM
Örneğin Lefter’in Trabzon’a gelişi var Ordu Milli Takımıyla, hiç unutmam... Lefter geliyor dediler. Sonra Yusuf ağabey geldi yine Ordu Milli Takımından. Lise 1’deydi, henüz lisansım yeni çıkmıştı. Yani hem lise takımında hem de Erdoğdu takımı vardı Trabzon’da iki maçta da ona karşı oynadım. Benim için ayrı bir heyecandı. O dönemlerden geçti. O zaman yokluk içerisinde büyüyen bir insan olarak kendime hedef seçtiğim ağabeylerin de katkısıydı. Bugün Rasim var Borsa’nın sahibi, o da Zekeriya ağabeyle Yeşilspor takımında oynuyordu. Onlar benden 3-4 yaş büyüktü, o da iyi futbolcuydu. Yani tarafımdan futbol çok sevilen bir olaydı ama ben kaleye geçmeyi asla sevmiyordum. Hatta amatör olarak lisans çıkarttım oynadım. Yine mahalle arası maçlarda önde oynuyordum. Trabzonspor’da antrenmanda yine önde oynuyordum ama maçlarda kaleye geçerdim. Hep öyleydim ben sevmezdim, herkes bilir bunu yani! İşimi çok iyi yaptığımı düşünüyorum. Bütün bu eksikliklerden şikayetim olmadan mesleğimi yapmaya çalıştım. Karşılığında Allah da yardım etti. Ama dediğiniz çok doğru, ekip ruhu içerisinde herkes görevini, yerini bilecek. Başarılar sizi şımartmadan taşırsanız, başarıyı büyütebilmek için çok çalışırsanız mutlaka bir yere geliyorsunuz.
Teknik adam olarak öğretmenlik yanınız da var. Bunu da biraz açabilir misiniz?
Tabii çok katkısı var. Bütün mesele sorunlardan şikayet etmek yerine, onları çözüm yaparak düzeltmek. Örneğin, fakirlik var... Ben 50 lira ek prim aldım, babama verdim. Çanta alacaktım, 25 lira istedim ondan... İlk param benim o! Çantam yok, malzeme taşımak için, düşün yani...Yaşım 14, idmana gideceğim. Eve para getirdim. Kendim harcamadım, babama getirdim, baba evin reisi... Daha sonra evin reisi ben oldum. Evi yönettim 17 yaşında... Ekonomik değerlerle kendimi geliştirmek zorunda kaldım, aynı şekilde eğitimime devam ettim. Öğretmen olduktan sonra, öğretmenliğin verdiği rehberlik, yol gösteren insan yapısında değerler vardı. Yani futbolun eğitim süreç biliyorsunuz ülkemizde her zaman sıkıntılıydı. Şimdi kısmen yapılıyor, daha iyi durumda yani hem tesisler hem eğitim iyi ama oradaki eğitimin bana çok katkısı oldu. Öğrenci, öğretmen ilişkileri, toplum ilişkileri, işin sosyal ve psikolojik taraflarında çok büyük katkılar... Yoksa ben durup dururken tesadüfen antrenör olmadım. Ben futbolu bıraktım, antrenörlüğe başladım. Ben hazırdım zaten!
TEK BAŞINA OLMAZ!
Bir genç oyuncu 18 yaşında hazır olabilir ya da olmayabilir. Bu yaşla ilgili değildir. Bizde Türkiye’de 25 yaşında daha hiç bir şey bilmeyen oyuncu var! Ama 16 yaşında her şeyi bilmesi gerekiyor diyoruz. Eksikler var, onun için genç yaşlarda eğitim yapılması lazım. Ama eğitim sadece teknik olarak eğitim değil, fizik olarak eğitim değil. Sosyal, psikolojik, insan ilişkileri olarak... Bütün bunların iyi olması gerekiyor. Trabzon’da yetişirken biz asfaltta, sahanın kenarında koşular yaparak maçlara çıktık. Hiç bir teknik eğitim görmüyorduk. Kaleci eldivenim dahi yoktu benim! Sevgili Engin Verel de çok iyi hatırlar, Erhan, Almanya’dan malzeme getirirdi. Sevindik, Adidas’tan malzeme geldi diye... Ben eldiven hayatta görmezdim. Onların eldiveni yumuşak ve pahalıydı... Toplar yırtılıyor. O zaman tabii toprak saha... O zaman üniversitenin altında bir saha vardı, topraktı, idman yapacağız. Ama o eldivenleri kullanamam diye Zonguldak işçilerinin eldivenini aldım. Niye? Eldivenim yıpranmasın! Onunla top tutulur mu? Tutulmaz ama olsun! Biz bu dönemlerden geçtik. Şimdi bütün imkanlar var ama o ruhu, o yapıyı veremiyoruz. Yani şunu söyleyeyim, çalışırken işçi gibi olacaksın! Yani çalışırken işçi, işi bilmek olarak usta gibi... Hem işçilik yapacaksın hem ustalık yapacaksın . Bu da yetmez, bir de ruhunu vereceksin! O zaman sanatçı olursun, yıldız olursun. Yani işçi gibi çalışıyorsun, usta gibi düşünüyorsun bunları birleştiriyorsun, ama yetmez ama sanatçı yani yıldız futbolcu olmak için ruhunu katman lazım. Yani çok yetenekli futbolcusun, çok çalışıyorsun yine yetmez sana bir de ruhunu vereceksin ve veren yani oynatan adam olman lazım. Veren ve oynatan adam olman lazım. Tek başına olmaz! O zaman büyüyorsun. Bunları nasıl anlıyorsun? Yaşayarak geldiğimi söylüyorum. Ama bunları kitaba koyup nasıl oynarsın o başka bir şey. Teorik olarak okursun ama pratik olarak hayata geçirmen lazım.
EĞİTİMCİNİN EĞİTİLMESİ GEREK!
Altyapıya eski oyuncu getirilip, hadi sana bin lira para veriyorum, dur burada diye alıyorsan zaten başta kaybettin! Bir, tesisinizin mükemmel olması lazım. İki, eğitimcinin iyi eğitilmesi gerekiyor.
Hocam, Türkiye Futbol Vakfı olarak görevlerimiz arasında Türkiye’de futbolu sevdirmek, altyapı sorunlarını anlatmak, dile getirmek ve bunlara çözüm anahtarları sunmak. Ben, sizin futbolculuk döneminden itibaren hayranınızım ve başarılarınızı her zaman takdir eden bir insanım. Altyapıya verdiğiniz değeri de biliyorum. Bir zamanlar alt yapıya en çok değer veren Beşiktaş kulübü... Ali’lerin, Fikret’lerin, Rıza’ların çıktığı bir kulüp siz de bunun başındasınız. Altyapı için öğretici, eğitici ve yol gösterici bağlamında neleri söylersiniz?
Şimdi bütününe bakmak lazım. Mesela şu çok yapılıyor; Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş bunların kısmen tesisleri var doğru! Altyapıdan oyuncu çıktığı dediğimiz dönemlerde tesis var mıydı? Yoktu! Aslında orada biz kendimizi kandırıyoruz. Resmin bütününe bakalım; Fenerbahçe takımı, Beşiktaş takımı, Galatasaray, Trabzon, Bursa bütün takımlar şu anki kulüp yapılarına göre aslında hedefleri ne bunların? Önce kurumsal yapılarına bakalım. Futbol federasyonu var, kulüpler var. Esas olan kulüplerdir yani kulüpler olmazsa kimse olmaz. Kulüp yapılarında düşünüyorlar mı acaba yönetilen yönetimler nasıl oluşuyor? Kongreyle oluşuyor... Peki ne kadar devam edebilir? En fazla 3 yıl! 3 yıl kalma garantisi yok... 1 ay sonra, 2 ay sonra, 1 sene sonra gidebilir. Siz böyle bir yönetimin sağlıklı bir altyapı oluşturacağını düşünüyor musunuz? Ben düşünmüyorum. Ama siz hevesli birisiniz ama ne kadar etki yapabilir. Yapamaz peki tamamen yapabilir mi?
BEŞİKTAŞ MECBUR
Beşiktaş takımı mecburen Şampiyonlar Ligi’nde oynamak durumundadır. Şimdi burada karmaşa var, bir defa kendimizi kandırıyoruz. Kulübün ne kadar altyapıya önem verirse versin ki kısmen yaptılar Allah razı olsun! Örneğin Fenerbahçe’nin Dereağzı’nda, Galatasaray’ın Florya’da, Beşiktaş’ın Ümraniye’de ve Fulya’da idman sahası var... Geçen sene yenilendi mesela... Buradaki altyapı sahasını kullandık şimdi ikinci sahayı... Hatta başkan tesislere geldiğinde konuştuk. Sağ olsun yeni alanlar aldı, bu sene onları yapamadılar, önümüzdeki sene yapılacak. İki, üç numaralı sahalar birleşip bir de arkasındaki alanı da büyütüp bütün yaş gruplarının çalışacağı alan olacak. Bir tesisinizin mükemmel olması lazım, iki eğitimcinin iyi eğitilmesi gerekiyor.
DOĞAÇLAMA ALT YAPI
Altyapıya eski oyuncu getirilip, hadi sana bin lira para veriyorum, dur burada diye alıyorsan zaten başta kaybettin. Akademisyen olabilir, eski futbolcu olabilir ama onların eğitimli olarak orada olması gerekir. Siz çocuğunuzu 10 yaşında takıma verdiğiniz zaman sadece oyuncu olarak eğitmiyorsunuz, sosyal olarak da eğitiyorsunuz. Dolayısıyla tüm bunların donanımlı olması gerekiyor. Türkiye’de çok oyuncu çıkıyor hatta doğaçlama kendisi de çıkıyor. Ama karakter olarak çok güçlü çıkaramıyoruz onu. O eğitimi vermiyoruz, veremiyoruz. Çünkü oradaki hoca kendi sorununu çözebiliyor... O, da bir bakıyor ki, antrenmana gelirken bir bakıyor ki antrenmana gelemiyorum, işte bana bir ş verildi idareten duruyorum. Bunların değişmesi gerekiyor değişebilir, bunlar olabilecek şeyler...
BİZE SEMT SAHALARI LAZIM
Evde otur, hükümete kız, sanatçıya kız, sporcuya kız, dedikodu yap! Toplum nereye gidiyor? Çok Güzül statlar yapıldı ama bize spor yapılabilecek mahalle alanları lazım.
Ülke genelindeki statlaşma ile ilgili ilgili düşüncelereniz nelerdir hocam?
Şu an hükümetin yaptığı büyük yatırımlar var. Stadyumlar yapıyorlar... Bunlar çok büyük olaylar... Ama bu oynanan sahalar için yapılan aslında oyuncunun oynayacağı alanların da yapılması gerekiyor. Şimdi bu da olması gerekiyor. Dünya arenasına baktığınızda sahalarımıza baktığımızda hepimiz gurur duyuyoruz, hangi şehirde yapılırsa yapılsın. Baktığınız zaman Kayseri’nin, Konya’nın, Trabzon’un, Bursa’nın mükemmel sahalar var. Zeminler de iyi... Kısmen eksik olan şeyler var ama onlar düzletilir, sorun değil. Stadyuma gelen izleyici rahat izleyecek, oynayan iyi oynayacak, keyifli bir ortam olacak. Peki bu sahalardan çıkacak oyuncular kim olacak? Biz üretmemiz lazım... Nasıl üreteceğiz? O tip semt sahaları yapmamız gerekiyor. Devletin dolaylı yollardan kulüplere katkısı vardır ve devam etmeli...
PARAN VARSA SALONA GİDERSİN
Futbola destek vardır. Okullar vasıtası ve belediyeyle de bağlantı yapmak zorunda... Belediyelerin sporun önünü açması lazım. Bunu eleştiri için söylemiyorum, Sayın Cumhurbaşkanımıza gitmesi gerekiyor. Bugünkü sosyal sıkıntıların giderilmesi için sporun ve sanatın yeniden gözden geçirilmesi lazım. İnsanımızın da spora ve sanata yönelmesi gerekiyor ancak tam tersi yapılıyor. Bu illa sporcu olsun diye değil. düşünün, evden çıktığınızda spor yapmak için nereye gidiyorsunuz? Yürüyüş yapmak istiyorsunuz... Var mı yürüyüş yapabileceğiniz bir yer? Bulamıyorsunuz. Paranız varsa salona gidersiniz ama çok sağlıklı değil. Toplumsal olarak bir parkta, salonda yürüyebiliyor musunuz? Sahilde belki arabaların arasında yürüyebilirsiniz.
DENİZE GİRİP KUMDA OYNARDIM
Ortak alan yüzme, hentbol, voleybol sahaları yapılıyor, yapılmıyor değil. Çok da güzel oluyor. Tebrik ediyorum. Ama diyorum ki, ben çocukken sporcu olacağımı bilmiyorum. Bunu hem gençler hem yaşlılar için söylüyorum, spor yapılabilecek alanlar mahalle aralarında olması lazım! Bu bir sosyalleşmedir aynı zamanda. Spor yapmalı, sosyalleşmeli eğer yetenekliyse sporcu olmalı. Meslekleri de olabilir, sporcu da olabilir. Biz tesadüfen böyle büyüdük. Doğruydu da, deniz kenarı denize giriyordum, kumda oynuyordum, mahalle sokak arasında araba yoktu, oynuyordum. Tesadüfen de sporcu olduk. Biz aslında şanslıyız çünkü bu alanlar artık yok. Bunu planlamak istiyoruz. O zaman planlayacağız. Bu devlet için de ülke çok önemli.
DEVLETİMİZLE BARIŞIK OLALIM
Düşünün ki, Vedat Bey’di o zaman sahil yolu ilk defa açılıyor, Milli Takımdaydım o zaman, ben de katıldım. Şimdi doldu orası... Daha yeni yapılmıştı o zaman uzun vade için ne kadar güzel yapıldı. Zengin, fakir fark etmez, herkes yürüyüş yapabiliyor. Sabah herkes birbirine günaydın, merhaba diyebiliyor. Bu sosyalleşmedir. Aynı şekilde sanat için de yapılmalı. Dejenerasyon yapan sporcu, sanatçıyı dışlayalım ona bir şey demiyorum. Ama onlarla kavga etmeyelim! Yani devletiyle savaşan eden sanatçı sporcu olmaz, devleti de sanatçı ve sporcusuyla kavga etmez. Öyle bir şey yok! Hükümetler ya da partilerle tartışabilirsiniz, kavga edebilirsiniz, fikirlerinizi söyleyebilirsiniz. Ama bu sanatı ve sporu yok etmesin. Ne iş yaparsa yapın, sporla sanatla bunu düzeltebilirsiniz. Çünkü sanat ve spor özgürlük alanlarıdır, düşüncelerin söylendiği alanlardır, tartışmalar olacaktır. Yine detaylar yerine oturur.
GÖSTERMELİK İŞ YAPMAYALIM
6 yaşında çocuğunuz var diyelim ve altyapı için getirdiniz (ki biz 10 yaşında yapıyoruz. Onu öğrenme yaşı olduğu için kısmen yapıyoruz, göstermelik). Hafta sonu aldınız çocuğunuzu getirdiniz. Burada bir piknik alanı olsa, spor yapan çocuğunu beklese, ne kadar güzel. Bunları herkese yaptıralım. Şimdi aile hafta sonu arıyor, bakıyorum insanlar yer arıyor. Demek ki, sporla bu alanları birleştirebiliriz. Bunu sanatla da birleştir, müzik koy oraya, gösteri yap. İnsanlar, sanatçısını, sporcusunu sevsin. Bunları basit bir şekilde anlatıyorum ama biraz emek vermek lazım. Devlet bunu yaparsa, sonunda yaptığından gurur duyacak. Bunu samimi olarak söylüyorum, ben Trabzon’dayken bunu yapıyorduk ki burada da yapılabilir... Sahilde ayda bir toplanacak, vali belediye başkanı, sivil toplum örgütleri, sanatçısı, sporcusu geldi. Simit dağıttın, yürüyüş yaptın, güzel bir gün geçirdin. Bundan daha güzel bir şey yok. Öbür türlü evde otur, hükümete kız, sanatçıya kız, sporcuya kız, dedikodu yap! Toplum nereye gidiyor? Deşarj olması lazım! Sanatçı, sporcu boş iş gibi görüyorlar aslında çok önemli...
ÇALIŞMAYI BİLEN KOLAY SAKATLANMAZ
Çapraz bağlar, tendonlar, kırıklar bunlar beklenmeyen sakatlıklar. Ama adele sakatlığı çalışmayla, beslenmeyle ve dinlenmeyle orantılı.
Sakatlıklar konusuna gelelim. Tesisler mükemmel, sağlık ekipleri her an elimizin altında ve futbolcunun bütün değerleri her an kontrol altında, buna rağmen takımlarımız sürekli bir sakatlık problemiyle uğraşıyor. Ligimizin sertliğimi, bazı futbolcuların yaşamlarına dikkat etmemeleri mi, ya da başka etkenler mi?
Sakatlık sebepleri çok var tabii... Örneğin eskiden sakatlık sakatlıklar çok daha fazla olurdu. Sahayı düşünürsen, malzeme, beslenmeyi düşünürsen... Beslenme, dinlenme, çalışma bu üç değer olacak. Bir diğeri de müsabakalar arttığından dolayı tempolar arttığı için ona göre idman yapman gerekiyor. Şimdi ciddi boyutta sakatlanmalar var. Çapraz bağlar, tendonlar, kırıklar bunlar beklenmeyen sakatlıklar. Ama adele sakatlığı çalışmayla, beslenmeyle ve dinlenmeyle orantılı. Örneğin adamın çapraz bağı kopabilir, adamın tendonu kopabilir, kırık olabilir. Onlara bir şey diyemem... Ama ufak tefek sakatlıklarda bir iyi çalışma, çalışmayı iyi bilmek lazım, iki dinlenme, üç beslenme.
O İDMANIN BANA YARARI YOK
Futbol hızlandı, süratlendi zaman ayırman gerekir. Şimdi adam idman yaptı, çekti gitti... Şimdi ben bu idmanı çok iyi yaptığımı düşünüyorum ama adam hiç dinlenmeden, beslenmeden gitti, oturmaya, gezmeye, eğlenmeye.. O idmanın hiç bir yararı yok bana! Ona da yararı yok. Biz şimdi bunun için ne yaptık? Mesela sabah idmanı varsa, sabah 09.30’da kahvaltıya alıyorum, idman yapıyorlar çıkarken yemek yiyorlar böylece en az 2 öğün yemek yemiş oluyor. Akşam ailesiyle yediği zaman yeter bana. Bir de burada 2 saat yatıp dinlenen de var, erken giden de var. Şimdi ben bu düzeni zorlarsam da psikolojik olarak her gün kamptayız gibi düşünerek bunalacak. İkisinin arasını yapıyoruz.
TESİS NE KADAR KULLANIŞLI?
Mesela, tesis yapmak yetmiyor. Tesisin kullanışlığı da çok önemlidir. Ben burada kural olarak gel kampa değil de, örneğin bizim tesisimizde yüzme havuzumuz var... Spa gibi yaptık, masaj yeri var, dinlenme yeri var, yüzme ve rehabilitasyon yeri var. Ama ben onlara illa git demem, gidiyor zaten ister istemez. Hepsini kullanışlı hale getirdik. Yani futbolcunun dünyasında olması gereken her şeyi önüne koyuyorsun, o zaten seçiyor daha sonra... Olması gerektiğini yani rekabeti koyduğu zaman o da biliyor ki, be bunu yapmazsam geride kalacağım. Ama siz yetenekli bir oyuncu ama ne yaparsan yap ben bunu kullanırım derseniz, bir ay sonra sakatlık olur. Yani futbolcunun sadece tek seferde sakatlığı olmuyor. Şu yanılgıyı yapmayalım; çok ağır idmanlar yaptı, az idmanlar yaptı... Bunlar sebeptir ama tek başına bir sebep değildir. Maç temposu az olur hiç sakatlanmaz. Maç temposuna göre yapman lazım. Maçlardan sonra yenilemeyi iyi yapman lazım.
BİYOLOJİK UYUM PRESİ
En önemlisi de sezon başı hazırlığıdır. Sezon başı hazırlığı iyi geçirmeye futbolcuların sakatlanma riski her zaman fazladır. Sezon içerisinde yükleme yaparsanız sıkıntı, yapmazsanız zaten maç temposunu kaldırmıyor. Şimdi düşünün ki, yaş olarak ben bir maça çıksam ve eski düşüncemle oynasam hemen sakatlanırım. Adelem ona hazır değil... Hazır olmak önemli. Yani adelenin, fiziğin kaldırabileceği yükü vermek için ona hazırlık yapmak lazım. Biz buna biyolojik uyum presi diyoruz. Yaptığımız hareketlerden sonra önce futbolcu normal bir bütünden aşağıya düşer. Siz idman yapıp, koşarsanız yorulursunuz ama dinlenmeyle tekrar eski halinden daha üste gelirsiniz. İşte çalışmanın karşısında dinlenmeyi yaparsanız karşılığını alırsınız. Dinlenmeyi az yaparsanız vücut yıpranır. Az yaparsanız da bir anlamı yok. Öyle bir yapmalıyım ki, o dengeyi kurduğunuz zaman avantajlısınız. Bütün bunları yaptım ama ben beslenmedim...
ŞENOL GÜNEŞ İLE KISA KISA..
BEN EMEK ÇALMAM
BİRBİRİMİZİ KULLANIYORUZ
Siz altyapıya önem vermiyorsunuz ama gelen adamdan önem versin istiyorsunuz. Bizde oluyor aslında. Örneğin Engin, Fenerbahçe’ye antrenör olarak getiriyorsunuz ama sizin dediğinizin olmasını istiyorsunuz. Öyle bir şey yok! Sen benden bir şey istiyorsan, onun gereklerine katlanacaksın. Bizde öyle değil, biz hep birbirimizi kullanmak için uğraşıyoruz.
HOLLANDA ÖRNEĞİNE BAKIN
Hollanda’da Johan Cruyff’la tanışma imkanım oldu. Kendisinin başkanlığında Cruyff Vakfı’nı kurmuşlar ve doğan tüm kız ve erkek çocuklarına lisans verelim diye düşünmüşler. Ajax kulübü olarak 6 yaşına gelen çocuklar seçmelere almışlar ve bunu uygulamaya koymuşlar. Başarılı olanları ve yeteneklerine göre sınıflandırıyorlar.
15 YAŞINDA KARAR VERİLMEZ
Siz 6 yaşındaki çocuğunuzu, baleye ya da spora gönderdiğinizde sadece spora ya da sanata göndermiş olmuyorsunuz, onun fiziğini de değişiyor, davranışı değişiyor. Bunların hepsi eğitim! O yüzden olmazsa olmazımız var. Biz de şöyle düşünüyor; çocuk 15 yaşında, çok güzel top oynuyor, tamam bırak okulu bırak. O da yanlış.
CUMHURBAŞKANIMIZ BİR ŞANS
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın futbolu sevmesi bir şans. Yani bir çok hükümet oluşur ama sporu sevip, sevmemesine göre yatırım yapar.
Gençlik ve Spor Bakanımız da öyle spora çok güzel yatırımlar yapıyor. Şunu sormak istiyorum, eğitimciyi eğitme adına neler yapılabilir? Yani çocukları eğitirken nelere dikkat edilmeli?
Bir çok konu var burada, dediğiniz gibi cumhurbaşkanımızın futbolu sevmesi bir şans. Yani bir çok hükümet oluşur ama sporu sevip, sevmemesine göre yatırım yapar. Ama doğru projeleri yapmak onların işine de yarar. Orada bir sıkıntı oluyor aslında. Dediğin gibi sporun içinden gelen Cumhurbaşkanımız ve spor bakanımızın desteğiyle spor adına bir çok tesis yapıldı. Ama demin dediğiniz başka bir konu var orada... Şimdi Hollanda ve Türkiye’yi, İngiltere ve Türkiye’yi, Kore’yle ayrı şeyler... Çünkü ülkeler farklı... Spor kültürü vardır, genel kültürü vardır. Ama ülkelerin kültürler farklıdır. Dediğin gibi bizde 10 yaşında başlıyor, aşağıya indiğinizde koşullar itibariyle zorlaşıyor, bir de kızlı erkekli biraz sıkıntı bizde. Çünkü sosyal yapımızda sıkıntı var! biz bunu da ayırarak yapabiliriz, ben aşağıya inilmesinden yanayım.
KORE ÖRNEĞİ ÖNEMLİ
Biz çocukken tesadüfen büyüdük, spor yapmadık, eğitilmedik. Şimdi çocukların sporuna, balesine, müziğine, lisanına veriliyor, parası olan. Aslında olmayana da vermemiz lazım. Ben okudum, çok da zahmetli okudum! Bizim zamanımızda okulla spor bir arada gitmiyordu, ben öğretmenlik eğitimi aldım. 3-4 yıl öğretmenlik yaptım, çok da zorluk çektim ama bugünkü bütün sermayem o! O olmasaydı, bugün burada olmazdım. Ama ben bunun planlayarak, daha geniş bir şekilde çocuklara yormadan verilebileceğini düşünüyorum. Kore 40 milyon nüfusa sahip... Bütün olimpiyatlarda bir çok madalyayı alan ülkelerden biri ama herkese spor imkanı sağlıyor. Bir de bedava sanıyorum... Sen bana zorluk çıkartırsan ben niye gideyim oraya! Zaten zor geçiniyorum! Örneğin, Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray spor okulları var. Fenerbahçe spor okulunu Ahmet efendiye veriyorlar, bütün hepsini de sorumlu o! Ama o da ticari olarak yapıyor bunu.