ŞENAY BÜYÜKKÖŞDERE
Sabancı kardeşler, ‘hayır işleri yapmak’ için bir vakıf kurma kararı aldığında, Sadıka Ana; “Alın bütün varlığım sizin olsun” diyor. Hatta ne kadar parası olduğunu bile ertesi gün gazetelerden öğreniyor. 1974’te vakıf kuruluyor. Merhum Sakıp Sabancı, bu vakfı o kadar önemsiyor ki vefatından önce vasiyetinde vakfa özel vurgu yapıyor, para, hisse senetleri bırakıyor. Hacı Ömer Sabancı Vakfı, 43 yıldır bu vasiyetle ve Hacı Ömer Sabancı’nın ‘Bu topraklardan kazandıklarımızı, bu toprakların insanlarıyla paylaşmak’ mottosuyla ve holding şirketlerinin bağışlarıyla yaşıyor. Şimdi vakfın 120’den fazla kalıcı eseri var. Sabancı’nın ‘hayır elini’ vakfın genel müdürü Zerrin Koyunsağan’la konuştuk.
FİTRE, ZEKAT GİBİ Mİ?
Sabancı Vakfı Türkiye’nin en eski vakıflarından. Hikaye nasıl başlıyor?
Hacı Ömer Sabancı’nın bir sözü var; ‘Bu topraklardan kazandığımızı bu toprağın insanlarıyla paylaşmak’ diye… İşte Sabancı vakfı bu vizyon üzerine inşa edilmiş. Vakıf 1974 yılında Sabancı kardeşler tarafından kuruldu. Sadıka Ana en büyük hayırsever. Bir gün kardeşler bu hayır işlerini müesseseleştirmeyi, tek çatı altında toplamayı düşünüyorlar. Sadıka Ana’ya gidip, bu fikri söylüyorlar. Sadıka Ana da ‘ben fitre, zekat veriyorum. Bu da onun gibi bir şey mi’ diyor. Aynen annecim, aynen onun gibi bir şey diyor’ Sakıp Bey de, Sadıka Ana da bunun üzerine, ‘Tamam o zaman, alın bütün mal varlığım sizin olsun’ diyor. Hatta mal varlığından o kadar habersiz ki ne kadar parası olduğunu gazetelerden öğreniyor. Ve vakıf kuruluyor.
Neler yapıldı bugüne kadar?
Vakfın bugün itibarıyla 120’den fazla kalıcı eseri var. 1974’ten 2006’ya kadar vakıf Adana’da varlığını sürdürüyor. 2006’da vakfın yeniden yapılanması kararlaştırılıyor. Vizyonu daha da büyütülüyor.
Nasıl yaşıyor vakıf, dışarıdan bireysel bağış alıyor musunuz?
Sabancı şirketlerinin bağışlarıyla yaşamını sürdürüyor. Tabii şartlı bağışçılarımız da var. Sakıp Sabancı’nın vasiyetinde vakfa bıraktığı parası ve hisse senetleri var. Bursları, ödülleri devam ettiriyoruz. Sakıp Sabancı Müzesi’ni destekliyoruz. Aynı zamanda Sabancı Üniversitesi’ne bakıyoruz.
Artık ‘çocuk gelin’ demeye son verdik
‘Çocuk gelin’ de Sabancı Vakfı’nın literatüre kattığı bir tamlama oldu değil mi?
Toplumsal cinsiyet eşitliğini 10 yıl önce ilk kez biz dile getirdik ve ‘çocuk gelinler’ projesiyle çok da ses getirdik. İlk başta çarpıcı olması için, dikkat çekmek için ‘çocuk gelin’ lafını kullanmamız gerekiyordu ve kullandık. Fakat daha sonra baktık ki doğuda çocuk gelinlerin çok olduğu bölgelerde, ‘çocuk gelin’ pozitif bir tanımlama olarak kullanılıyor. Çocuk güzel bir şey, gelin de güzel. Ve ikisinin birleştirilmesi de her
Bu konuda önemli mesafe de katettiniz değil mi?
Bugüne kadar binlerce çocuğun evlenmek yerine okuluna devam etmesini sağladık. Bu projede muhtarlar ve imamlar bizim için çok önemli paydaşlar olarak yer aldı. Bilinçli bir imamın, nikah için gelen çocuğun ailesine, ‘bu kız küçük ben nikah kıyamam’ demesi çok değerli.
Bilim okumaksadece ailesi eğitimliçocukların hakkı değil. Mardin’de kızları bilime çekmek için bir projemiz var.
OKUL BİTTİĞİNDE ZİNCİRİ ATACAĞIM
Farklı olay ve insanlarla karşılaştınız. Sizi en çok etkileyen ne oldu?
Hafızama kazınan olaylardan biri Mardin’de bir derneğin açtığı dikiş nakış atölyesinde genç bir kadının elleri bağlı bir bez bebek yapması oldu. ‘Neden böyle yaptın’ diye sorduğumuzda, “Okumak istiyordum, amcam okutmadı. Büyüyünce okumak istediğimi abime söyledim, o da beni açık liseye yazdırdı. Ben okulu bitirdiğimde bu zincirleri söküp atacağım” diye anlattı.
Engelliler konusunda en önemli konu farkındalık. Gidilen yerde ‘buranın engelli girişi yok mu’ diye sormak bile fark yaratır.
Engelliye bakış ‘acıma temelli’. Biz ise ‘hak temelli’ yaklaşıyoruz. Bunun sadece bir durum olduğunu anlatıyoruz.
SEZEN AKSU ‘KIZ LEYLA’YI VERDİ
Son dönemde sanatsal aktiviteler daha mı fazla gündeminizde?
Kültür- sanatın toplumsal meselelere yakıştığını gördük. Pakistan’ın ilk Oscar alan yönetmeni bir seminerimize gelmişti. Yüzüne kezzap atılan kadınların hayatını film yapmış. Ve Pakistan’da bu filmle kanunlar değişti. Buradan yola çıktık. İlk örneği de ‘Kız Leyla’ oldu.
Kız Leyla’nın bir hikayesi var mı?
Sezen Aksu Güler Hanım’ı aramış. Bir şarkım var. ‘Çocuk gelinlerle’ ilgili çok kıymetli işler yaptınız. Şarkıyı size vermek istiyorum” demiş. Şarkıyı Sertap Erener seslendirdi. Çağan Irmak da klip çekti.
Bu yıl 8 hibemiz var. Bunlardan biri ‘cinsel şiddetle mücadele’ için. Şiddet tam bilinmiyor. Sadece ‘dayak’ değil...
İSTEĞİMİZ PAZAR DEĞİL ‘GÖNÜL PAYI’
Güler Sabancı dünyanın en etkili kadınları arasında. Holdingde ‘kadın istihdamı’ konusunda çok duyarlı olduğunu biliyoruz.
Vakıf faaliyetleriyle de ilgilenme fırsatı buluyor mu?
Güler Hanım holdingde kaç tane kadın alındı, terfilerde kadınların durumu ne mutlaka takip eder. Bunun yanı sıra vakfın tüm işleriyle çok yakından ilgileniyor. Kız çocuklarıyla ilgili projelerin de sözcüsü zaten. Bu kadar işinin arasında nasıl aklında tutuyor bilemiyorum. Demek ki onu da derinden etkileyen bir konu. Zaten anlattığım gibi ailenin temelinden gelen hayırseverlik geçmişi var. Tabii ki diğer aile fertlerinde de bu kalbi görüyoruz. Vakıf olarak en büyük kazancımız böyle bir başkanımız olması. Güler Hanım’ın çok sevdiğim bir lafı var; ‘bizim istediğimiz pazar payı değil, gönül payı’.
10 yılda 700 bin kişiye ulaştık
Hibeler devam ediyor mu, ne kadar oldu bugüne kadar?
10 yılda 125 hibe verildi ve 700 binden fazla insana ulaşıldı. Bu yılla birlikte 11 yılda 16 milyon TL’yi aşkın hibe vermiş olacağız. Bu sene yine çocuk yaşta evliliklerle mücadeyle ilgili Nevşehir’den bir projeye hibe veriyoruz. Ayrıca down sendromlu bireylerin eğitimiyle ilgili, Sulukule’de gençlerin okula devam oranlarını artırmak için, Türk vatandaşlarıyla Suriyeliler arasındaki bağları güçlendirmek için çeşitli projelere hibeler veriyoruz.
En son da kısa film yarışmasını başlattık. Geçen seneki temamız mülteci kadınlardı. Bu sene ise çocuk işçiler.
‘YOL AYRIMI’NDA‘YAŞASIN’ DEİiM
Dünyada flantropide trendler ne?
Son yıllarda dünyadaki büyük zenginlerin tüm parasını vakıflara bağışladığını görüyoruz. Geçtiğimiz günlerde Şener Şen’in ‘Yol Ayrımı’ filmini izlediğimde ‘Yaşasın bu konu burada da işlenmiş’ dedim. Türkiye ne yazık ki bu konuda çok geri. TÜSEL’in yaptığı bir araştırmaya göre, bir kişinin yıl boyunca yaptığı toplam bağış 288 TL. Ki bunun içinde fitre ve zekat da var. 25 TL’si dilencilere gidiyor. Kurumlara yapılan bağış ise yok denecek kadar az. O yüzden Yol Ayrımı’nda bu konunun işlenmesini çok anlamlı buldum.
Down sendromlu gençlerin istihdama katılmasıyla ilgili bir hibemiz vardı. Gençler çalışınca güvenleri geldi.
‘KALICI ETKİ’YLEYENİ STRATEJİ
İstanbul’a taşındıktan sonra neler değişiyor sistemde?
Vakıf İstanbul’a gelince arama konferansları yaptık. Software’den (yazılım) hardware’e (donanım) geçme kararı aldık. Hibe programlarına başladık. Kendimize 3 odak belirledik; kadın, genç ve engelli. STK’lara, ‘Hibe programı açıyoruz. Konumuz da kadınların, gençlerin ve engellilerin topluma aktif katılımı. Gelin başvurun’ dedik. Hibe Türkiye’de bilinen bir kavram değildi ve anlatmamız vaktimizi aldı. 2017 itibarıyla yeni stratejimizi ise ‘kalıcı etki’ olarak belirledik.