Baas rejimine ait jetler, 16 Mart sabahı Irak-İran sınırına 10 kilometre mesafede yer alan Halepçe kentini kimyasal silahlarla bombaladı. Bu saldırı sonucu çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere yaklaşık 5 bin kişi hayatını kaybetti.
Saldırının etkisi ise daha sonraki yıllarda da kendisini gösterdi. Kimyasal gazların kalıntıları nedeniyle hayatını kaybeden çok sayıda kişi oldu, halihazırda 500'e yakın kişinin tedavileri ise devam ediyor.
Araştırmacılara göre, Halepçe'de kullanılan "sinir ve hardal gazı" sadece toprak ve suya karışmadı, saldırıya maruz kalanların genlerini de etkiledi. Bu yüzden sakat doğum oranlarında da gözle görülür bir artış yaşandı.
Büyük acı çeken Halepçeliler, uluslararası toplumdan bunun yalnızca bir kimyasal saldırı değil, "soykırım" olarak değerlendirilmesini talep ediyor. Şu anda yalnızca Irak meclisi, bu saldırıyı "soykırım" şeklinde nitelendirdi.
Saldırı nasıl gerçekleşti ?
Irak'ın devrik lideri Saddam Hüseyin, İran ile 1980 yılında 8 yıl gibi uzun sürecek bir savaşa girmişti.
Saddam'a muhalif olan Kürtler de İran'ın yanında yer alarak bugünkü Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'ni (IKBY) kontrol etmeye çalışıyordu. Celal Talabani'nin liderliğini yaptığı Kürdistan Yurtseverler Birliği'ne bağlı Peşmergeler, İran'ın desteğiyle sınırdan birkaç kilometre mesafede yer alan Halepçe kentinde kontrolü sağlayarak, Süleymaniye ve Kerkük'e doğru harekete geçmişti.
İran ve Peşmerge'nin, Irak toprakları içerisinde ilerleyişinin önünü kesmek için Saddam ve "Kimyasal Ali" olarak tanınan kuzeni Ali Hasan el-Mecid, kimyasal silahlar taşıyan jetlerine Halepçe'yi bombalama emrini verdi.
Halepçe kenti ve çevresine 16 Mart 1988'de saat 10.55'te hardal ve sinir gazları taşıyan bombalar yağmaya başladı.
O anlara şahit olanlar, kente düşen bombaların içindeki "elma kokulu" gazların birkaç dakika içerisinde tüm kente yayılmaya başladığını söylüyor.
"Halepçe nar kentidir ama o gün her yer elma kokuyordu"
Halepçe'ye yönelik kimyasal saldırının tanıklarından Piroz Kadir Muhammed, 16 Mart sabahında neler yaşadıklarını şu sözlerle anlattı:
"Halepçe'ye kimyasal gazla saldırı düzenlendiği zaman, eşim ve çocuklarımla daha önce hazırladığımız evin zemin bölümüne koştuk. Halepçe nar kentidir ama o gün her yer elma kokuyordu. Bağırma ve feryatları duyunca gizlendiğimiz yerde büyük bir korku ile bekledik ve hiç çıkmadık. Bulunduğumuz yerden akşam 4 gibi çıktık. Halepçe kent merkezinde hiç durmadan doğrudan çevre köy Sazan'a geçtik. Oradan da İran sınırını yürüyerek geçtik. İran'dan ise Kirmanşah'a gidip oradaki hastaneye kaldırıldık."
Yaşanan olaydan tam 2 yıl sonra gaz belirtilerinin sağlığını tehdit etmeye başladığını söyleyen Muhammed, "Yavaş yavaş belirtiler ortaya çıkmaya başladı. Akciğerlerimde sorun var ve durumum her geçen gün kötüye gidiyor. Gözlerim yaşarıyor ve açamıyorum. Kör olma riski ile karşı karşıyayım." dedi.
Ömrü boyunca sürekli bir şekilde tedavi olmak için hastanelere gittiğini ancak bir çare bulunmadığını dile getiren Muhammed, "Artık takatim kalmadı. Her gün acı çekilir mi? Ölüm mü daha iyi yoksa bu halde olmak mı? Bazen keşke ben de kimyasal saldırıda ölseydim ve bu acıları çekmeseydim diyorum." ifadelerini kullandı.
Muhammed, nefes darlığı çektiği için günde ortalama 10 saat oksijen almak zorunda olduğunu söyledi.
"Ben tüm sevdiğim tüm değerli insanları kaybettim"
Aras Abid Tavaneyi de birçok Halepçeli gibi tüm ailesi ve yakın akrabalarını gaz saldırısında kaybedenlerden.
Saldırı günü kentin biraz dışında olması nedeniyle şans eseri kurtulan Tavaneyi, 16 Mart'ta tüm aile bireyleri dahil 25'e yakın akrabasını bir günde kaybettiğini belirtti.
Tavaneyi, o korkunç güne dair şunları anlattı:
"Gaz saldırısı olduğu zaman ben kentin dışında bir yerdeydim. Direkt etkilenmesem de yaralandım. Kendi imkanlarımla yürümeye çalıştım. İran'da 3 gün tek başıma hastanede tedavi gördüm ve sonra Halepçe'ye döndüm. 19 Mart'ta döndüğüm evde kimseyi bulamadım. Evin bahçesinde annem ve babamlara seslendim kimseden ses çıkmadı. Evde olmadıklarına inanmıyordum. Tüm gün boyunca onları sordum ancak ne ailemi ne de yakın akrabalarımdan kimseyi gördüm. Annemlerin, Yahudi Mahallesi'ndeki bir evin zemin katında gizlendiklerini öğrendim. O evin yakınına geldiğim zaman, ağızlarında maske olan birkaç kişinin, evden cesetleri kapının önünde bekleyen traktöre taşıdıklarını gördüm."
Taşınan cenazelerin aile bireylerine ait olduğunu üzerlerindeki kıyafetten anladığını dile getiren Tavaneyi, "Onları görünce olduğum yerde donakaldım. Uzaktan cenazeleri taşıyanlara acele etmeyin onlar benim ailem dedim. Traktörün yanına yaklaşınca annem, babam ve kardeşlerimi elbiselerinden tanıdım. Gazın etkisinden dolayı onların yüzünü tanıyamadım. Henüz birkaç aylık olan bir bebeği zeminden çıkardıklarında, elimi bebeği minik ellerine uzattım. Kundakta olan bebeğin en küçük kardeşim "Lihon" olduğunu fark ettim. Olduğum yerde yıkıldım ve daha sonra gözümü açtığım anda kendimi hastanede buldum. Aileme bir elveda bile diyemedim. Hepsini acele bir şekilde toplu bir mezara gömmüşlerdi." diyerek yaşadığı anın acısını dile getirdi.
"Allah kimseye bu aile acısı vermesin çünkü hayat sevdiklerinle güzel. Ben tüm sevdiğim tüm değerli insanları kaybettim." diyen Tavaneyi, "Henüz çocukken, daha oyuncak alınacak, elbiseler giydirilecek, naz yapacak yaştayken tüm ailemi kaybettim. Sadece Allah yardım etti ve psikolojik sorunların üstsesinden geldim. Allah bana büyük bir sabır verdi ve her zaman ona şükrediyorum." diye konuştu.
"Kimyasal saldırıda hayatını kaybedenlerin yaklaşık yüzde 70'i, 18 yaş altındaydı"
Kentteki saldırıdan yaralı bile olsa kurtulmayı başaranlar, dönemin çetin şartları ve yetersiz ekipmanlar nedeniyle, evlerde, zemin katlarda, bahçede, kapı önü ve çarşıda düşüp hayatını kaybeden yakınlarını hemen araçlara bindirip toplu bir şekilde defnetti.
Kimyasal gaz kurbanlarının toplu şekilde bazılarının da elbiseleriyle defnedilmesinin ardındaki sebepler ise "çaresizlik, kimsenin yardımlarına koşmaması ve hayatta kalanların da gazdan daha fazla etkilenmek istememesi" şeklinde sıralanıyor.
AA muhabirine konuşan Halepçe Kimyasal Saldırı Kurbanları Derneği Başkanı Lokman Abdulkadir, kentte kimyasal saldırıya maruz kalarak hayatını kaybedenlere ait toplamda 35 toplu mezar olduğunu belirtti.
Olayın üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen mezarların neden açılmadığı sorusuna Abdulkadir, "Toplu mezarların açılması tehlikelidir. Cesetler ve elbiseler üzerinde kimyasal maddelerin kalma ihtimali var. Kazıyı yapıp cesetleri çıkarak kişilerin de bu gazdan etkilenmesi söz konusu. Saldırı meydana geldiği zaman, halk çaresiz bir şekilde kurbanlarının bir kısmını elbiselerle toprağa vermek zorunda kaldı." cevabını verdi.
Abdulkadir, IKBY Şehitler Bakanlığı ile yaptıkları araştırmanın sonuçları hakkında ise "Halepçe'de kimyasal saldırıda hayatını kaybedenlerin yaklaşık yüzde 70'i, 18 yaş altındaydı." dedi.
Saldırıda atılan gazın sadece toprak ve suyu değil insanların genlerini bile etkilediğini aktaran Abdulkadir, sonradan kentte birçok çocuğun engelli veya hasta doğduğunu, bunun da genlerde meydana gelen değişikliğin sebebiyle olduğunu vurguladı.
Abdulkadir, saldırının etkilerini hala devam ettiğine dikkati çekerek, şunları ifade etti:
"Halepçe'de saldırıdan sonra da gazın kalıntılarından etkilenen yaklaşık 100 kişi hayatını kaybetti. Şu anda 500 kişi hasta ve tedavi görüyor. Bazı hastalar günde 10 saat oksijen tüpüne bağlı."
"Kent sakinleri için de tazminat ödensin"
İran sınırından yaklaşık 10 kilometre mesafede yer alan Halepçe, dağlık bir arazi ve bol suya sahip.
Kent sakinleri geçimlerini nar başta olmak üzere yetiştirdikleri tarım ürünleriyle, hükümetten aldıkları maaşlarla sağlıyor.
Eski IKBY Başkanı Mesud Barzani, ağır bedel ödeyen Halepçelilerin acısını hafifletmek ve bölgenin kalkındırılmasını sağlamak için 16 Mart 2016'da Halepçe'nin vilayet olmasını içeren yasayı onayladı.
Irak meclisi'ndeki bütçe görüşmelerinde her vilayet gibi Halepçe'ye de bütçe ayrıldı ancak Irak Başbakanı Haydar el-İbadi bu kararı lağvedip, ayrı bir bütçe verilmesini kabul etmedi.
Halepçe sakinleri, sadece 16 Mart'ta hatırlanmaktan çok rahatsız. Onlar, hükümet yetkililerinin yalnızca o elim saldırının anma yıllarında kenti ziyaret etmesinden yakınıyor.
Kimyasal saldırı sonucu birçok yakınını kaybeden Ali Mahmud, hükümetin kendilerini uzun yıllardır ihmal ettiğini belirterek şunları kaydetti:
"Hükümet yetkilileri, her yıl sadece 16 Mart tarihinde buraya geliyor ve farklı nutuklar okuyorlar. Bunun dışında kenti hatırlayan veya uğrayan yok. Bu anma törenleri artık bizim için bir rutine dönüştü. Eğer bizim için mücadele etmek istiyorlarsa, bu saldırının, Avrupa Parlamentosu'nda bir soykırım olarak tanınması için girişimlerde bulunsunlar. Saddam'a kimyasal silahları satan ülkelerin nasıl bir suç işledikleri kanıtlansın. Geriye kalan kent sakinleri için de tazminat ödensin.
(AA)