AA
Prof. Dr. Zekeriya Kurşun, geçtiğimiz günlerde gerçekleşen ve 12 yıl sonra Beşşar Esed'in ilk defa katıldığı Arap Birliği Zirvesi'nin önemli noktalarını AA Analiz için kaleme aldı.
32. Arap Birliği Zirvesi, Arap ülkeleri liderlerinin çoğunun katılımıyla Cidde'de toplandı. Teorik olarak zirve, Arap liderlerinin bölgesel sorunlara bakışını ve bu sorunların çözümünde müşterek hareket etmelerini amaçlıyordu. Ancak geçmişte yapılan zirvelere daima Arap ülkelerinin rejim ve yönetim anlayışlarındaki farklılıklar ve aralarındaki ihtilaflar damgasını vurmuştu. Bu durum zirveye kimin hangi seviyede katılacağından konuşma sıralarına kadar yansırken, 20 Mayıs'ta gerçekleştirilen son zirve geçmişe göre daha sakin bir biçimde gerçekleşti. Son 10 yılda eski Arap liderlerinin bazılarının ölmesi hatta öldürülmesi, bazılarının devrilmesi gibi nedenlerle uzun yıllar boyu zirveye damgasını vuran liderlerin yerini yeni jenerasyonu temsil eden liderler aldı. Zirveye ev sahipliği yapan Suudi Arabistan Kralı Selman'ın yerine veliahdı Muhammed bin Selman'ın katılması bunun en önemli göstergesi. Buna rağmen eski nesli temsil eden ve 2019'da hayatını kaybeden eski Tunus Cumhurbaşkanı Baci Kaid es-Sibsi ile Suriye'de 2011 yılından itibaren gerçekleştirdiği katliamlardan dolayı Arap Birliğinden atılan Beşşar Esed'in, Katar Emiri'nin itirazlarına rağmen 12 yıl aradan sonra Birliğe geri dönmesi bu yılki zirvenin en önemli boyutu oldu.
Esed nasıl ve neden zirveye davet edildi?
Esed'in zirveye geri çağrılması birçok tartışmaya sebep oldu. Zirveden kısa bir süre önce Ürdün'de yapılan ve Suudi Arabistan başta olmak üzere bir kısım Arap ülkeleri dışişleri bakanlarının katıldığı hazırlık toplantısında varılan mutabakat ile Esed'in davet edilmesi kararlaştırılmıştı. Elbette Arap Baharı akabinde Suriye krizinin muharriklerinden biri olup sonra geri çekilen Suudi Arabistan veliahdının bu davetin gerçekleşmesinde büyük payı oldu. Kısa bir zaman önce Tunus'ta yaşanan gelişmeler, Arap sokakları için bir umut aşılayan Arap Baharının bittiğini işaret ederken Esed'in zirveye geri çağrılmasıyla da bu durum adeta resmen ilan edildi. Bunun da hem Arap Baharı'na hem de Suriye'ye en çok muhalif olan Muhammed bin Selman eliyle gerçekleşmesi ayrı bir sembolik değer taşıyor. Son yıllarda dış politikasını çeşitlendirmeye çalışan Suudi Arabistan'ın Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) güdümünden uzaklaşmaya çalışmasının veya ABD'ye rağmen bölgesel sorunlarda daha bağımsız olmaya gayret göstermesinin Esed'in davet edilmesinde etkili olduğu varsayılabilir. Diğer taraftan Avrupa siyasi kulisleri Esed'in zirveye katılmasını erken bulurken bunun ABD'nin göz kırpması ve Rusya ile İran'ın Esed'e izin vermesiyle gerçekleştiğini söylemek de mümkün.
Bu bağlamda hem bölgesel hem de uluslararası oyuncular bir siyasi pandomim sahneledi. Esed'in Arap Birliğine yeniden çağrılması Suriye meselesinin Arap ülkeleri tarafından da mevcut şekliyle daha fazla taşınamayacağının ve yeni arayışlara girişilme iradesinin göstergesi olarak kabul ediliyor. Bu durum Arap Baharı'nın sonlandırılmasının ilanı olsa da bunu Esed'in bir zaferi olarak kabul etmek doğru değil. Zira zirveye katılma onun doğrudan iradesi ile gerçekleşmemiş bilakis o bir enstrüman olarak kullanılmıştır. Diğer taraftan Esed'in zirveye davet edilmesi ve bunun karşısında Katar Emiri'nin açıktan, diğer bazı liderlerin de perde arkasından yaptıkları muhalefet, genç liderler arasındaki ihtilafı da gösteriyor. Başka bir deyişle Arap Baharı ile nükseden ve 2017'de kuşatma ile devam eden Katar krizinde istediği sonucu alamayan Suudi Arabistan, bu davetle Katar karşısında sınırlı bir zafer elde etmek istedi. Nitekim Esed'in konuşması sırasında Katar Emiri'nin salonu terk etmesi de bu görüşü teyit ediyor.
Zirvede ele alınan konular
Zirveden beklenen temel sonuçlar, 2011'den beri yaşanan sorunlara çözüm üretmek; Arap ülkelerinin Suriye sorununun çözümüne daha fazla katkı vermeleri; Yemen, Sudan ve Lübnan'da devam eden krizlerin sonlandırılması için çare üretilmesi ve en önemlisi Suriye mültecilerinin geri dönüşlerinin sağlanması meseleleriydi. Fakat bu konularda kararlı adımların atılamayıp alt komisyonlara havale edilmesi büyük hayal kırıklığı yarattı. Buna karşılık zirve, Suudi Arabistan'ın güç gösterisine ve son yıllarda odaklandığı 2030 hedeflerinin reklamına dönüştü. Zirve liderlerinin konuşmaları Arap sokağına umut vermezken, Esed'in bölgesel sorunların çözümünde "İhvan desteği ile Osmanlı yayılmacılığının önünde durulması" için çağrı yapması ne salonda ne de sokakta bir karşılık buldu. Zirvede Suudi Arabistan'ın İran ile başlattığı yakınlaşma sürecinin etkisi kendisini göstererek geçmişin aksine İran'a mesaj verilmedi. Türkiye konusunda da Esed'in konuşması dışında doğrudan bir mesajın olmaması Arap Birliğinin bölgesel sorunlarda bu iki ülke olmadan çözüm üretemeyeceğini zımnen kabul etmesi anlamına geliyor.
Abraham Anlaşmaları ekseninde İsrail ile normalleşme konusunda olumlu yaklaşım gösterilmesine rağmen bu konuda Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri arasında derin görüş ayrılıkları olduğu ortaya çıktı. Kudüs meselesi ciddi bir tartışma. Diğer İslam ülkelerinin dikkatlerini çekeceğinden özel olarak ele alınması yerine Filistin meselesi konusunda geleneksel politikaların sürdürülmesi ve çoktan İsrail tarafından rafa kaldırılmış olan iki devletli yapının desteklendiğinin ilan edilmesi sadece zevahiri kurtarmak olarak değerlendirilebilir.
Sonuç olarak 1946'da başlayan ve 2023 Mayıs ayında 32'ncisi gerçekleşen Arap Birliği Zirvesi yeni bir proje üretmeyerek Arap kamuoyunu ve bölgesel aktörleri şaşırtmadı. Ancak yeni nesil liderlerin uluslararası aktörlerle uyumlu olma arzularını gösterdiği gibi bölgesel sorunlarda daha fazla inisiyatif alma isteklerini da ortaya koydu. Zirve, Arap sokağında karşılığı olmasa da Arap Birliğinin hala müesses nizamın sözcüsü ve destekçisi olması bakımından bölgesel sorunların çözümünde ihmal edilmemesi gereken bir aktör olduğunu gösterdi. Diğer taraftan Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy'nin zirveye davet edilmesi genç liderlerin bir gösterisi olmasının ötesinde, özellikle Suudi Arabistan'ın ABD'ye verdiği sıcak bir mesaj olarak değerlendiriliyor.
[Prof. Dr. Zekeriya Kurşun: FSMVÜ İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı, ORDAF Başkanı]* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.