Hem anne kız hem sıkı iki dost. Aynı zamanda tiyatroya gönül vermiş iki meslektaş. Üstelik ‘Demir’ adlı oyunda aynı sahneyi paylaşıyorlar ve gerçek hayattaki gibi anne-kızı oynuyorlar. Güzin Özyağcılar ve kızı Zeynep Özyağcılar AKŞAM Cumartesi için birbirleriyle röportaj yaptı ve tiyatrodan özel hayatlarına kadar merak ettikleri soruları bu kez birbirlerine sordular.
Zeynep Özyağcılar: Hadi annecim biraz oyundan konuşalım.
Güzin: Bıktım senden, evde beraber, sahnede beraber… Şaka yapıyorum tabii ki, söyle kızım dinliyorum seni.
Zeynep: 24 saat beraberiz ama sıkılma benden.
Güzin: Ben senden hiç sıkılır mıyım canım kızım.
Zeynep: Ben de sıkılmam. Ne sorsam önce? Beynim durdu şu an.
Güzin: Sohbet edelim işte.
Zeynep: Bugüne kadar sormadığım soruları sormak istiyorum.
Güzin: Eyvah! Nasıl sorular gelecek bakalım.
Zeynep: Peki o zaman uzun zamandır kimsenin sormadığı bir soruyu sorayım sana. Kızınla oynamak nasıl bir duygu?
Güzin: (Kahkahalar). Oyunumuzdan bir replikle cevabımı vereyim önce. Düşünebiliyor musun? Senin beyaz pijamalı, o küçücük halini hatırlıyorum da… Birlikte oynamak elbette çok heyecanlı çok çok keyifli ve çok onurlu... İşin en güzel yanı da anne kızı canlandırmamız. Bu da seyircinin çok hoşuna gidiyor, enteresan buluyorlar. Gerçek hayatta anne kız olup da sahnede yine anne-kızı canlandırmak bir oyuncu olarak bana da enteresan geliyor. Hadi bakalım şimdi de sen cevap ver. Annenle aynı sahnede oynamak nasıl bir duygu?
Güzin: Kızımsın diye söylemiyorum, gerçekten çok iyi anlaşan iki arkadaşız. Çok olgun bir çocuktun. Şimdi de öylesin. Kişilikli, kendini kabul ettiren birisin. Biz de seni böyle kabul ettik. Biliyorsun, yumuşak bir anneyim. O yüzden de çok iyi anlaşıyoruz.
Hem tatlıdır hem de komik
Zeynep: Aynı zamanda çok komiksin. Kim olsa seninle iyi vakit geçirir. Seni tanıyan kız arkadaşlarım, “Annem duymasın ama senin annene bayılıyorum. Keşke benim de annemle ilişkim böyle olsa. Ne tatlı kadın” diyorlar. (Bu esnada bana dönüp) Annem diye söylemiyorum gerçekten hem çok tatlıdır hem çok komiktir. Sinemaya bile gitsek çok güler, çok eğleniriz. Üstelik birbirimizi de çok iyi tanırız. Herkes bir espriye gülerken annemle göz göze gelir, ‘bunda gülünecek ne var?’ der gibi birbirimize bakarız. Mesela aynı kişiye sinir oluruz.
Güzin: Peki, sen beni bu kadar iyi tanıdığını söylüyorsun. O zaman test yapalım. Gerçi bilemeyeceksin ama... Söyle bakalım, en sevdiğim yemek nedir?
Zeynep: Dolma, yaprak sarma.
Güzin: Evet, bildin. Peki, en sevdiğim renk?
Zeynep: Bu çok kolay, yeşil.
Güzin: Doğru, bunu da bildin. Peki, seyahat yapmaktan keyif aldığım yer neresi?
Zeynep: Tabii ki Londra.
Güzin: Her şeyi biliyorsun kızım. Seninle baş edemem ben.
Hazır yeri gelmişken siz de annenize “Beni mi daha çok seviyorsun, abimi mi?” diye sorsanıza…
Zeynep: Onu biliyorum, annem en çok beni seviyor (kahkahalar).
Güzin: Sen öyle san dermişim (Kahkahalar). Emrah’ı 13 sene büyük bir aşkla büyüttük. Sen gelince de hepimizin ilgisi sana kaydı. Emrah da artık büyümüştü ve evde üç yetişkindik. Emrah şimdi oğlum gibi değil de arkadaşım gibi… (Bana dönerek anlatıyor) küçüklük fotoğraflarına bakıyorum, hayret ediyorum. “A bu Zeynep mi, bu Emrah mı? Ne ara büyüdüler? O küçük Zeynep’im şimdi böyle mi oldu” diyorum. Emrahcım evlendi, çocukları oldu. Onun yeri de ayrıdır. Her sorunumuzu onunla hallederiz. Zeynep’im her zaman evimizin en küçüğü oldu.
Bu yüzden 47 yıldır birlikteyiz...
Zeynep: Annecim hadi yine sahne sohbetimize dönelim mi? Oyun esnasında karakterden çıkıp da “Zeynep çok güzel oynadın ama keşke burayı böyle yapsaydın” dediğin anlar oluyor mu?
Güzin: Tiyatro mesleğini sevmemin en güzel taraflarından biri de bu; her an her şey olabilir. Sinemada, dizide oynuyorsun ve bitiyor. Oysa sahnede her akşam oyununu yeniden yaşıyorsun, değiştirme imkânın var. Mesela son oyunda öyle bir şey bulurum ki sonra “Bunu daha önce niye bulmadım!” diye kendime kızarım. (Bana dönüp) bazı oyunlarda da Zeynep öyle bir tonlama öyle bir bakış yapıyor ki “Bu çok güzel oldu. Devam” der gibi bakışlarımla belli ediyorum ona.
Yeri gelir seyirciyi ağlatırsın
Zeynep: Kalıplaşmış oyun sergileyen oyunculardan değiliz ki. O günkü duygun, yaşadığın stres oyunun seyrini değiştirebiliyor. Mesela sevgilinden ayrılmışsındır, özel bir sıkıntın vardır. Sana daha önce hiç dokunmayan cümle öyle bir dokunur öyle yürekten söylersin ki seyirciyi ağlatırsın.
Güzin: Fark ettin mi bilmiyorum. Geçen oyunda anneyle kızın ilk karşılaştığı sahne, anne kızını bekliyor. Öyle bir gözüm doldu öyle bir heyecanlandım ki aynı duyguları senin de yaşadığını hissettim. İkimiz de gözlerimiz dolu dolu oynadık o sahneyi. Arkam dönük bile olsa tonundan o enerjiyi hissettim.
Zeynep: Ben de hissetmiştim. Zaten ilk replikten oyunun nasıl gideceğini hissedebiliyorsun. Öyle duygu yüklü öyle o anda oluyorsun ki “Tamam, bugün çok güzel bir oyun olacak” diyorsun. Replik demişken senin için en can alıcı, en sevdiğin replik hangisi?
Güzin: Hiç kimse kendisine duyulan böyle bir aşkı bu şekilde harcamamalıydı. Çok büyük bir aşk ama yok yere harcanıyor… Peki, sen en çok hangi repliği sevdin?
Zeynep: Hani “Bir dilim gökyüzü” diyorsun ya işte onu çok seviyorum. Ve sen de o sahneyi öyle güzel oynuyorsun ki.
Güzin: En acıyan yerlerimi kıyarcasına bastırıyorum. Ne için? Bir dilim gökyüzü için... Hapishanede, etrafı tuğlalarla çevrili. Güvercinleri seyrediyor. Bacaklarından tutup yere çarpmak istiyor. “Benim görüp görebileceğim o tek mavilikte onlar özgürce uçabiliyorlar” diyor. Şimdi burada güvercinler uçuyor ama hiçbirimiz farkında değiliz.
Zeynep: Evet, iyice sohbete daldık. Peki, annecim aşk demişken babamla nasıl tanıştığınızı hatırlıyor musun? Eminim en büyük aşkın babamdır tabii ki. Gerçi başka bir şey söyleme şansın yok zaten. (Kahkahalar)…
Güzin: Yavrum gözümü konservatuarda açtım, babanı gördüm.
Zeynep: Erdal diye bir çocuk gelmiş okula. Kapıdan giriyor ve tanışıyorsunuz. Sonra ne oluyor?
Güzin: Şöyle bir süzüp “Bu fena değil” dedim (Kahkahalar)… Erdal çok deliydi. Okulda da çok atak çok hareketliydi. Eskirim hocamız flört ettiğimizi anlamış. Beni kenara çekip “Güzin, kızım sen bu çocukla flört ediyorsun ama bu pek normal değil. İyi düşündün mü? Sen iyi düşün kızım” demişti (kahkahalar). Herkes gayet ciddi ciddi eskrim yapar, Erdal gelir bir espri yapar dersin ciddiyetini bozardı. Kendini eğlendirirdi. Ben de çok sessiz, sakin, konuşurken yüzü kızaran, utangaç bir genç kızdım. Erdal’ın o deli halleri beni çok cezbetti. Bir insan nasıl bu kadar rahat olabilir, konuşurken nasıl kızarmaz diye hayret ederdim. O zıtlık beni çekti.
Babamı kıskanır mıydın?
Zeynep: Anne peki okuldaki diğer kızlar babamın peşinden koşar mıydı?
Güzin: Pek vakitleri olmadı canım, fırsat vermedim (kahkahalar).
Zeynep: Babamı kıskanır mıydın ya da babam mı seni kıskanırdı?
Güzin: Sevgide tabii ki kıskançlık olur ama hiç mantıksız kıskançlığım olmadı. Baban da çok düşkündü bana.
Zeynep: Galiba babam daha kıskanç sana göre. Ne dersin?
Güzin: O pek lafını etmez, çaktırmazdı. Erdal çok karakterli, çok iyi huylu, dürüst bir insandır. Zaten onun bu yönüne âşık oldum. Beni kıskandıracak, şüpheye düşürecek en ufak bir şey yapmadı.
Zeynep: Senin asaletin, duruşun, yerinde konuşman, klişe kadın kıskançlıkları yapmaman ve kendine has halin babamı cezbetmiş. Gençliğinizi bilmiyorum ama bir ortamda yirmi erkeğin hoşlandığı bir kadından babam hoşlanmazdı.
Eyvah! Evde kaldım o zaman
Bir soru da ben sormak istiyorum. Eşiniz size sürpriz yapıp Uludağ’dan kar getirmiş. Kızına, eşine başka nasıl sürprizler yapar?
Güzin: Erdal çok sever böyle ilginç sürprizler yapmayı.
Zeynep: Bana da şiirler yazdı, şarkı yaptı. Romantiktir benim babam. Annemle bana çiçek alır, içine çok güzel şeyler yazar.
Güzin: İlişkiyi sıcak tutmak için böyle hoşlukları vardır Erdal’ın. Onun için 47 yıldır birlikteyiz.
Zeynep: Babam gibi bir örneğe bakarsak benim işim epey zor.
Güzin: Bu zamanda öyle erkek nerede, zor tabii.
Zeynep: İnşallah bir yerlerde vardır. 14 yaşımdaydım, babam bir şiir yazıp “Sana benden daha güzel şiir yazan bir erkek çıkarsa o zaman seni evlendiririm” deyince “Eyvah evde kaldım o zaman!” demiştim.