MERVE YILMAZ ORUÇ / merve.oruc@aksam.com.tr
Atatürk Kültür Merkezi, cam sanatıyla ilgili kapsamlı bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Cam Ocağı Vakfı'nın 20. yılı ve Birleşmiş Milletler Uluslararası Cam Yılı kapsamında Kültür ve Turizm Bakanlığı destekleriyle düzenlenen Uyum ve Denge: Cam Işıkla Yaşar sergisi, cam sanatını keşfetmek isteyenlere benzersiz bir deneyim sunuyor. Türkiye'de cam sanatının en büyük destekçilerinden Cam Ocağı Vakfı'nın 2 bin 300 parçayı aşan koleksiyonundan titizlikle seçilen eserler ziyaretçilerine, "Camın sınırı yoktur" dedirtecek. 25 Aralık'a kadar AKM Galeride görülebilecek sergiyi küratörü Seda Yavuz ile gezdik.
Cam sanatının en özel örneklerinin sunulduğu sergiye gelen ziyaretçiler, kapıdan girer girmez ışık ve yansımanın ön plana çıktığı bir dünyaya adım atacak. Ulusal ve uluslararası 67 sanatçının sıcak cam üfleme, alevle şekillendirme, kuma döküm, füzyon, kalıpla şekillendirme, boncuk ve mine olmak üzere belli başlı bütün teknikleri ustalıkla uygulandığı örneklerinin yer aldığı sergi, cam sanatının kapsamlı bir şöleni niteliğinde. "Bir nesneyi sanat yapan nedir?" sorusunu yönelten sergi, 20. yüzyıl itibariyle zanaatın bir nesnesi olmaktan çıkıp sanatın öznesi olmaya başlayan cam malzemesine farklı bir gözle bakmaya davet ediyor.
800 DERECEDE YER ÇEKİMİNE KARŞI
Camın serüvenin beş bin yıl öncesine dayandığını söyleyen Yavuz, "Camı değerli taşlarla bir tutarlarmış. Bizim bugün gördüğümüz haliyle kullanım nesnesinden tamamen çıkıp heykelsi formlara girerek camın sanata dönüşümü 30 yıldır var olan bir şey. Bu anlamda da Cam Ocağı Vakfı önemli bir kuruluş. Cam sanatında çok farklı teknikler var. Sıcak cam tekniği en bilineni. Tabii bunun içinde de farklı teknikler var. Cam üzerinde düşünürken en önemli nokta sanat ile zanaat arasındaki o ayrım. Atölyelerde ciddi bir zanaat üretimi var. Öyle bir malzeme ki çok farklı olanaklar sunuyor. Renkler ön plana çıkıyor. Cam dediğimizde aklımıza ilk gelen yansıma oluyor. Tabii bir de kırılganlık. Ancak kütlesel bazlı öyle işler var ki camdan beklenilen o kırılganlığı çok öteye taşıyor. Kuma döküm tekniği var mesela. Camdan çok beklenmeyecek bir doku veriyor. Farklı teknikler bambaşka yeni görseller oluşturuyor. Sanatçılar hem camın kırılganlığıyla uğraşıyor hem de ateşi kontrol etmeye çalışıyor. Cam sanatçılarının tansiyon dedikleri önemli bir nokta var. Camın çok yavaş soğuması gerekiyor. İçi sıcak dışı soğuk kalınca kırılmalar oluyor. Gerilimi alınmamış cam 5 dakika sonra da yıllar sonra da illa kırılır. Bu yüzden tansiyonunun iyi alınmış olması gerekiyor. Elle şekillendirme ile yapılan eserler var. Sıcak cam tekniğinde cam, 800 derecede ısındıktan sonra oyun hamuru gibi kıvama geliyor ve aletlerle form veriliyor. Tabii burada özel aletler kullanılıyor. Camı bu aletlerle kontrol etmek ustalığın en üst noktası. İşte sınırı zorlama burada oluyor. Cama verilen şekli fırın içinde aynı şekilde tutma oradan çıkınca sıcak soğuk dengesini ayarlayarak yer çekimine karşı çalışmak kolay değil." şeklinde konuşuyor.
SERGİNİN EĞİTSEL BİR TARAFI DA VAR
Sergide ziyaretçilerin bütün tekniklerden örnekler görebileceğini belirten Yavuz, şunları aktardı: "120'ye yakın eser var. Sergi için nisan ayından beri çalışıyoruz. Tekniklere odaklandık. Bu tekniklerin de sınırları zorlayan taraflarını aldık. Hem bütün teknikleri görebileceğiniz hem de o tekniklerin hangi aşamaya kadar gelebileceğini vurgulayan işler var. Tema konusuna gelirsek bunu belirlemek zor oldu. Öne çıkan bazı kavramları belirledim; Ateş, kum, yansıma, kırılma, tansiyon... Aslında bir uyum ve bu uyum içinde de bir denge vardı. Denge noktasında Aristo'dan da yola çıktım. Bir de alt başlık belirledik. Cam Ocağı Vakfı başkanı Yılmaz Bey daha önceki sohbetlerimizde, 'Cam ışıksız yaşamaz' demişti. Buradan hareketle 'Cam ışıkla yaşar' şeklinde bir alt başlık koyduk sergiye. Ziyaretçiler sergide cam sanatı ile ilgili her şeyi görecek. Serginin eğitsel bir tarafı da var. Cam sanatı nerden nereye gelmiş teknik anlamda bunu gösterecek belgesel niteliğinde videolar var."
SERGİDEN NOTLAR...
Sergiyi gezerken çoğu eserin cam olduğuna inanmakta zorlanacaksınız. Nasıl yapılabilir ki? sorusu size eşlik edecek. Her eseri farklı açılardan bakarak incelemek isteyeceksiniz. Sergiyi gezerken dikkatimi çeken bazı eserleri sizinle paylaşmak istiyorum. Karen Willenbrink-Johnsen adlı sanatçının Baykuş eserinin elle şekillendirilen bir eser olduğunu öğrendiğimde epey şaşırdım. Çok ince ve güzel detayları var. Tabii her sanatçının kendine has bir tavrı ve tarzı var. Mine ve boncukların sergilendiği alanda yer alan eserler size tanıdık gelecek. Tarihi milattan önce 13. yüzyıla uzanan mine sanatı, cam tozunu yüzlerce yıla meydan okuyan sanat eserlerine dönüştürüyor. Bakır üzerine cam tozlarının boya haline gelmiş sekliyle yapılan eserleri bakır üzerine cam kaplama diye düşünebilirsiniz. Nuran Somuncuoğlu'nun Emin Barın'ın kaligrafisi üzerine yaptığı eser de görülmeye değer. Boncuk bölümünde ise o minicik ama detaylı işlerin nasıl yapıldığı üzerine epey kafa yoracaksınız. Kuma döküm tekniğiyle hazırlanan İsveçli sanatçı Kosta Boda'nın eserleri de çok karşılaşamayacağınız türden. Dikkatimi çeken eserlerden bir diğeri de Tutuşan Eller oldu. Japon sanatçı Hitoshi Hongo'ya ait bu eser onun kültürünü yansıtıyor. Eserlerinde Afrika'nın mizacını ve renklerini göreceğiniz Çek sanatçı Emil Kovaç'ın çalışmaları da sergiye renk katmış. Kültürümüzden gelen çarığa benzettiğimiz eser de Amerikalı sanatçı Carol Milne'ye ait. Sadberk Hanım Müzesi'ni gezdiği sırada gördüğü çarıklardan etkilenerek eserini yapan Milne'nin bir başka eseri daha sergileniyor. İranlı bir sanatçının yokluktan var ettiği eserinin hikâyesi de çok etkileyici. İran'da ambargodan dolayı cam malzemesine ulaşamayan sanatçı, seramik çamuru ve kıyafetlerdeki boncuklarla kendine bir teknik oluşturuyor ve bu eseri ortaya çıkarıyor. Altan Sungur'a ait Kırmızı elma eseri yine camdan yapılmış gibi durmayan bir sanat eseri olmuş. Camekan adını kullanan Yasemin Sayınsoy ve Gamze Araz Eskinazi'nin doğa temalı çalışmaları da sergiye farklılık katmış.