ALİ DEMİRTAŞ / ali.demirtas@aksam.com.tr
Sanat yapıtını, "Araçları, üslubu ne olursa olsun, sanatçının, düşünceleri, tasarımları, kararları ve eylemleri aracılığıyla kendiyle karşılaştığı, yüzleştiği bir ayna" olarak tanımlayan ressam Utku Dervent'in Yol'cu'luk adlı dokuzuncu kişisel sergisi Adas'ta devam ediyor. Son dönem çalışmalarını bu sergide sanatseverlerle buluşturan Dervent, "Sanatçının yapıtıyla ortaya koyduğu, onu bu eyleme yönelten her şeyin onun üzerinde bıraktığı izlerdir." diyor. Sergisindeki kavramsal çerçeveyi ise "Gerçeklik, hayata dair tüm anlamlandırmalarımızın bütünüdür. Her birimiz, yaşamımız süresince, deneyimlerimiz çerçevesinde yaşamı anlamaya, kavramaya ve onunla baş etmeye çabalarız. Yaşama kim olarak, hangi yönden, açıdan, mesafeden baktığımız da gördüklerimizi nasıl anlamlandıracağımızı belirler. Bu hayatımız boyunca devam eden ve anlayışımızın, anlamlandırmalarımızın hiç tamamlanmayacağı bir yolculuktur." şeklinde açıklayan Dervent ile bir araya geldik. Sanat üretim pratiği ve sergisi hakkında konuştuk.
Herkesin bir şekilde bir yorumda bulunduğu, kiminin sınırsız kimininse estetik bir zemine oturttuğu, çağdaş sanat tanımıyla birlikte sınırsızlığın yerini belki de 'kişisel anlama' veya 'anlamsızlığa' bıraktığı bu sanat ortamında, siz sanatı nasıl yorumluyor ve tanımlıyorsunuz?
Bana göre, sanat gibi homojen olmayacak kadar geniş erimli ve kapsamlı bir kavramı, insanın, avcı-toplayıcı olarak var olduğunu tespit edebildiğimiz bir zamandan başlayarak, yaşadığı ve ürettiği tüm zaman ve mekân bağlamlarında geçerli olabilecek şeyleri merkeze alan açık uçlu ve kullananın kendince yeniden inşa edebileceği esneklikte tanımlamaya yönelmeliyiz. Tanımlamanın, bu tür müstesna kavramlar için özellikle geçerli olacak biçimde, ortak bir uzlaşı zeminine yerleştirilerek daraltılmaması, sınırlandırılmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu çerçevede, sanatı, araçları ve üslubu ne olursa olsun, kişinin ihtiyaçları, arzuları ve korkularıyla biçimlenmiş düşünceleri, kararları, eylemleri ve bunların sonucunda ortaya çıkacak olan tasarımları aracılığıyla; kendi kimliği, benliği ve var oluşuyla karşılaştığı, yüzleştiği bir ayna olarak görüyorum.
RESİMLERİMİ BAKILMAK DEĞİL İZLENMEK ÜZERE ORTAYA KOYUYORUM
Sanat üretimlerinizdeki pratiğinizi ve üslubunuzu; teknik ve içerik olarak nasıl tanımlıyorsunuz?
Bir eser ürettiğim süreçte, içerik, teknik ve üslup, temelde birbirine bağlı olarak işler ve yol alır. Temel üretim aracı olarak kullandığım sınırlanmış bir yüzey ve bu yüzey üzerinde oluşturduğum biçimsel yapı aracılığıyla sözlü olmayan bir kurgu kullanırım. Algıladığımız gerçekliği imgesel düzeyde referans almayan bu kurguların grameri ve okunma biçimi, iletişim için kullandığımız dilden ve onun gramerinden farklı yapıdadır. Eserlerime bakarak imgesel çağrışımlara yönelen, kapılan izleyici eserin içine giremez. Kullandığım sözsüz dili anlatmak için kullanabileceğim en uygun benzetim enstrümantal müziktir. Bu benzetimin yanıltıcı olmaması için şu ayrımı belirtmek gerekli. Özellikle enstrümantal yani sözsüz bir müzik eseri, algılanmak, hissedilmek ve kavranmak üzere uzamı kullanarak süreçte oluşur ve yer alırken, enstrümantal yani imgesiz bir resim de her defasında çözülmek ve izlenerek yeniden kavranmak üzere süreci kullanarak, sabitlenmiş bütünlüğüyle uzamda yer alır. Ama bu uzam, duyusal olmaktan çok, biçimlerin ilişkilerinde kendini gösteren kavramsal bir mekandır. Öte yandan geometriyi özellikle lineer olarak kullanmamın nedeni, lineer olmayan geometrik yapılardaki karmaşıklığın, katmanlılığın ve imgesel çağrışımların izlenimi zorlaştırmasından dolayıdır. Bu ifadeyle de resimlerimi bakılmak değil, izlenmek üzere ortaya koyduğumu ve bu izlemenin de izleyen tarafından her seferinde farklı bir yönden ve biçimde yeniden kurulabileceğini vurgulamak isterim.
HER SERGİ ÖNCEKİNİN BİTTİĞİ NOKTADA BAŞLAR
Peki bu serginin çıkış noktası ne oldu?
"Yol'cu'luk" sergisi, önceki iki sergim "Otoportre" ve "Yer/Yol/Yön" ile birlikte, tamamlanan bir süreç oldu. Bu üç serginin toplamında, ortaya yeni bir yolun ilk işaretleri de çıkmış oldu. Eserlerin üretim süreci ise, çoğunlukla iç içe ve açık uçludur. Tamamlandığını düşündüğüm bir resmin, bazen yoldan çıktığına ya da henüz yola gelmediğine şahit olmuşluğum da vardır. Her bir eserin mesaisi, hesaplamaya kalkışmayı gerekli görmediğim ya da hesabını tutamadığım bir biçimde olabiliyor. Nihayetinde son sergi öncekinin bittiği noktada başladığı için, "Yol'cu'luk"ta yer alan eserlerin son 4 yılda ortaya çıktığını söyleyebilirim.