Türk Indiana Jones Atilla Atasoy

DİLEK DALLIAĞ
ddalliag@gmail.com

Atilla Atasoy tam bir gezgin. Bugüne kadar gitmediği ülke kalmamış. Afrika’dan Çin’e kadar 150 ülke gezen Atasoy, yol maceralarını ‘Düş Peşime’ adlı kitabında topladı. Aynı adla bir de albüm çıkaran Atasoy’la kitabı konuştuk. 

‘Düş Peşime’ ismiyle hem bir kitap hem de CD çıkardınız. Millet bir albümü zor çıkarırken, siz bir de kitap araya sıkıştırmışsınız. Bu cesur bir adım olmuş gibi sanki?

Çünkü ben sapığım. Bu zamanda ikisini birden yapan akıllı birini bilmiyorum ama bu bir aşk işi. Müzik kadar yazmayı da seviyorum. Dolayısıyla hayatımın bu bölümünde bir şeyler üretmek ve bu tecrübelerimi kitaba yansıtmak istedim.  

Kitabınızda 4,5 yaşındayken bir karıncanın peşine takılıp evden uzaklaştığınızı yazmışsınız… 1987’den bu yana dünyada 150’den fazla ülke gezmişsiniz… Size Türk Indiana Jones demeliyiz sanırım.Bu insanın içinde olan bir enerji ve yapısıyla ilgili bir durum. Yay burcuyum. Burçla da ilgili mi bilmiyorum ama her şey kendiliğinden oldu. Eczanemin olduğu sıralarda yan tarafımızda bir Singapur Havayolları açılmıştı. O da promosyon yapıyordu. İlk Bangkok ve Singapur’la yolculuğa başladım. 

Kitabınızı ‘Bodrum’dan başka bir yer bilmeyen arkadaşlarınıza ithaf etmişsiniz? 

Evet, ettim, çok kızıyorum. Her sene aynı yere giden aynı yerden denize giren, ufku genişlememiş insanlara çok kızıyorum. Böyle sanatçı arkadaşlarım var. Bu sözlerden kendilerine hisseyi onlar alıyordur mutlaka! Çünkü bu hakikaten önemli bir şey… Mesela ben eve giderken bile her zaman farklı yollardan giderim. Evet, belki yapım böyle, tamam herkes bu kadar aktif olmayabilir, çeşit sevmeyebilir. Ama mesela arkadaşımız Coşkun her sene gider aynı yerden denize girer. Parası var, farklı bir yeri tercih etmez. Böyle sabit arkadaşlarım var benim. Bodrum derken, siz de Marmaris doğumlusunuz sanırım. Ben Milas doğumluyum. Ve benim ilk çocukluk yıllarım orada geçti. İlk hallerini bilirim. Jeep’lerle gidilirdi, yol yoktu, toz toprak içinde varılırdı oraya. Ancak Bodrum benim için talan edilmiş bir sanayi kenti artık.  Dağ, tepe binalar doldu. Bunun yanında entel, dantel, bunalımlı, çokbilmiş bir sürü insan orada ahkâm kesiyor. Bir de bunun yanında basın, magazinci arkadaşlar ve artistlerle oluşan ayrı bir sanayi dönüyor. Bu çarkı döndürüp belki para kazanıyorlar bir şekilde. Böyle bir sanayi benim hiç ilgimi çekmiyor açıkçası. Ben doğadan, doğal yaşamdan, sadelikten ve artık küçülmekten yanayım. 

Yeniden gezi maceranıza dönecek olursak, Kongo’da hapse girme maceranızı dinleyelim mi?

Havaalanında bekleme salonundaydık. Uçak çok gecikti ve ben de bekliyorum. Salonda Cumhurbaşkanının resmi asılıydı. Ben de fotoğrafını çektim. Gittiğim her yerin fotoğrafını çekmek, belgelemek ve yazmak için masumane bir hareketti. Geldiler beni yakaladılar. Neyse ki sonra durumu anlattık ama böyle bir hapse girme tehlikesi yaşadım. 

Afrika’da bir sürü tehlikeler atlatmışsınız. Sinekler tarafından ısırılıp yerli halkın tükürükleriyle tedavi etmesi, devasa bir balinayı yakından görmek isterken size su püskürtmesi, yerlilerin bile girmeye imtina ettiği nehirlere kendinizi atmanız… Deli işi bunlar sanki.. Deli misiniz yoksa siz?

Böyle deli bir tarafım var. Bazen o yerli halk o kadar çok peşinizden ayrılmıyor ki, bunları yaşarken kafesteki maymun gibi hissediyordum kendimi. Ben mesela teknoloji, android telefon kullanmaya üşenen biriyim. Ama gel karşıda yüksek bir dağ var tırmanalım deyin, hiç üşenmem. Böyle tuhaf bir tarafım var. 

Bu sportif yapınızın sırrı var mı?

Hareketli olmak, gezmek, üretmek, çocuk ruhlu yaşamak, genç düşünme ve sportif bir yaşam diyebilirim. Ki üstelik kırmadığım yerim kalmadı. Belim sakat, ayağım sakat. 2 yıl önce aşil tendonum koptu, ameliyat oldum, bayağı yürüyemedim, tekerlekli sandalye zamanlarım oldu. Yani oraya buraya atlama zıplama durumum var. En sevmediğim huyum aceleciliğim, sabırsızlığım. Ama bunun üstesinden gelmeye çalışıyorum. Bunun yanında genetik durum var.  

Modern yaşamda olan bir insanın doğada yaşaması kolay mı?

Zor birşey. Sizin rutin ihtiyaçlarınızı garantiye almanız gerek. Bu maceraperestlikle aptallık ayrı şeyler. Dolayısıyla doğanın koşullarına ve kendi yaşam konforunuza göre önlemlerinizi, güvenliğinizi almanız gerekiyor.  Yoksa Afrika’da yerlilerde bir hafta misafir olmak, bir aylığına başka bir yere kalmak ve ya doğanın içinde sürekli yaşamak bambaşka bir şey.  Bir gezgin her şeyi göze alarak yola çıkar ama aptal değildir. Gerekirse parkta yatar, gerekirse çadırda yatar ya da gerekirse parası ve durumu varsa 5 yıldızlı otelde konaklar. Ama bunlar önemli değildir onun için. Önemli olan onun yolda edindiği güzellikleri ve bilgileri kaçırmamasıdır. Yolda olmaktır asıl olan. Bazen hedefe kilitlenmek kötüdür. Çünkü o zaman yoldaki güzellikleri kaçırabilirsiniz. 

150 ülke dolaşmış bir gezgin olma deneyimini kitap yazarak hayata geçirmiş biri olarak, rahmetli Barış Manço’nun yıllarca başarıyla devam etmiş, sevilen 7’den 77’ye programının devamı niteliğinde, Atilla Atasoy’da bir TV programı da yapmayı da düşünüyor mu?

TRT’den Belgesel için bana Bahtiyar Sis kanalıyla geldi. Birçok konuda prensipte anlaştık. Bahtiyar Sis tarafından bütün planlama yapıldı hatta. Ancak elimizde olmayan başka nedenler herhalde var ki bekliyoruz. Benim turizmci arkadaşım Cem Polatoğlu’nun danışmanlığında bu işi gerçekleştirmeye karar verdik. Ama şu an beklemedeyiz. Ama bütün programımızın planını belirledik. Mesela, ilk Borneo’ya gidip Iban yerlilerine misafir olacağız, yarasa mağaraları ve kırlangıç yuvalarını konu olarak işleyeceğiz gibi planlamayı yaptım.  TRT’den teklif gelmesine rağmen hareket geçmedik henüz.