Hakkı Aydoğan
Bestekâr ve kanun sanatçısı Göksel Baktagir, klasik Türk müziği enstrümanını farklı türde müziklerin icrasında kullanan, her albümünde çıtayı daha yükseğe çıkaran ve bu alanda marka olmuş isimlerden biri. "Ben kendi sazımda özgün rengimi kaybetmeden birçok müzik türünde çalışmalar yapmaktan mutlu oluyorum." sözleriyle bu tercihinin altını çizen Baktagir ile müzikal yolculuğunu konuştuk.
Müzikal hayatınızda farklı enstrümanlar kullandınız. Sesinizi kanunda bulduğunuzu söyleyebilir miyiz?
Kanun enstrümanında aynamı gördüm ve bu enstrümanın büyülü yolculuğuna dahil oldum. Sazım sesim oldu, gönlüm oldu.
Bazen sanatçının en popüler eseri ile kendisi için en özel olan eseri birbirinden farklı olabiliyor. Sizin en özel dediğiniz eseriniz hangisidir?
"Müzik Kutusu" adlı bestem sade tınısıyla tüm dünyaya açılan ezgi oldu.
Müziğinizi ne renk olarak tanımlarsınız?
Mavi ile açık yeşil arasında, Turkuaz diyebilirim.
Kendinize özgü, sizin geliştirdiğiniz sol el tekniğinden biraz bahsedebilir misiniz?
Ben solağım. Kanun enstrümanının özellikle sol tarafta bulunan ve bizim musikimizde perde olarak tanımlanan nota aradıklarını veren, adına "Mandal" dediğimiz tertibatı da sol tarafta bulunması sebebiyle sol elin daha aktif olmasını gerektiren durum vardır. Ayrıca sağ el sağ tarafta bulunan tellerin üzerinden geçtiği eşik bölümüne yakın olması sebebiyle sağ el mızrabından daha parlak ve biraz da metalik sesler çıkma riski vardır. Uyguladığım teknikte ilk önce müzikal tınıyı nasıl bulurum sorusunu irdeleyerek sağ taraftaki eşikten uzaklaşan ve daha duru tınıları sol tarafta uygulayıp hayata geçirdik. Müzikalite ve müzik ruhu sayılabilecek vurgulu icrayı asimetrik nota kalıplarına sanata hizmet eden bir teknik gelişti.
Ritim duygusu hepimizde var mı?
Hayatın özü ritim; nasıl kalbimizin bir ritmi varsa içimizdeki ritmin yansımalarıyla yol almaya çalışıyoruz
Sizce müzik öncelikle hissediş midir, matematik mi?
Müzik duyguların, hissedişlerin yansımasıdır. Ama kendi içinde o ahengin müthiş bir matematiği vardır.
Passion Of Christ soundtrackında Azeri parçası Yurdal Tokcan'la ortak çalışmanız sanırım. Nasıl oldu bu karşılaşma, bahsetmek ister misiniz?
"Mercan Dede" lakabıyla bilinen arkadaşımız Arkın, uzun zamandır Kanada'da yaşıyor ve elektronik müzik sentezli çalışmalar yapıyor. Birçok projede beraber çalıştık. Projeleri arasında Kanadalı elektro keman virtüözü Hugh Marsh ile tanışmamız vesilesiyle kendisinin de destek verdiği Passion Of Christ filminin önemli bir bölümünde bu ezgiyi sanatkâr dostum Yurdal Tokcan ile birlikte düzenleyip, "İstanbul Sazendeleri" grubumuz ile kaydettik.
Kanunu farklı müzik türlerinde kullandınız, jazz, blues gibi. Cesaret isteyen bir yöntem miydi?
Cesaretten çok müzik yelpazenizin genişliğiyle alakalı bir durum. Ben kendi sazımda özgün rengimi kaybetmeden birçok müzik türünde çalışmalar yapmaktan mutlu oluyorum.
Geleneksel Türk Müziği ile bağlarımız sizce nasıl devam ediyor?
Köklü bir müzik kültürümüz var. Bize miras kalan eserler büyük bir deryayı ifade ediyor. 32 yıldır kanun sanatçısı olarak hizmet verdiğim Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğunda köklerimizin müziği işleniyor.
Konservatuvar eğitimi aldınız. Lise yıllarında yönlendirme yapıldı mı müzik yeteneğinizle ilgili?
Ben şanslıyım çünkü sevgili babam Muzaffer Baktagir müziğin içindeydi. Annemin de sesi güzeldi. Sanat kokan ortamın içinde olumlu bir etkiyle yol almaya başladım.
Müzik eğitimi için sizce konservatuvar çok mu geç?
Her şey temelden başlar. Bugün bilinen bir gerçek var ki o da bir çocuğun okuma lisansını öğrenmeden müzik lisansını öğrenmesini, gelecek hayatta çocuğun daha başarılı olmasına en önemli etken. Sonuç olarak müzik eğitimi küçük yaşlarda başlamalı.
Adınızın bir güzel sanatlar lisesine verilmiş olması sizde hangi duyguları uyandırdı?
Bir sanatçının alabileceği en onurlu ödül. Bu kapıları aralayan yüce Allah'a binlerce şükürler olsun.
Milli Eğitim Bakanlığı son dönemlerde önemli açılımlar yapıyor. Öğrencilere lise yıllarında geleneksel Türk sanatları eğitimi verilmesi hakkında neler söylersiniz?
Bizim kendimize özgü bir musikimiz var ve bu müzik yüzyılların süzgecinden geçmiş Türk Musikisi. Öz değerlerimiz bizim ruhumuzu yansıtır. Köksüz öz olamaz. Elbette kendi musikimizin taşıyıcı kolonları olarak tanımladığı enstrümanlarımız okullarımızda öğretilmelidir. Milli enstrümanlarımızdan kanun referans sazı olma itibariyle temel eğitim aracı olarak bir an önce okullarımızın müzik sınıflarında yerini almalıdır.
Uluslararası başarılara imza atan sizin gibi çok kıymetli bir sanatçıyı genç kuşak neden yeterince yakından tanımıyor?
Popüler kültürün etkisine kendini kaptıran diğer gençlere aslında sözümüz yok. Üretkenliklerimize daha çok etki bırakabileceği mecralarda imkân verildiğine şahitlik ediyorum. İnşallah sanat adına bu çalışmalar gençlerimize ulaştırılır.
Geleceğin virtüöz adaylarına tavsiyeleriniz nelerdir?
Hayal et, inan, çalış, başar