Kadınlara yönelik negatif ayrımcılık istatistikle kanıtlandı

Kadınlara karşı iş hayatında, akademide, politikada ve daha birçok başka alanda ön yargılı tutumlar ülkemizle sınırlı değil. 2020-UNDP (United Nations Development Programme) raporuna göre toplumun yüzde 90'ı, kadınların da yüzde 86'sı belirli alanlarda kadınlara karşı ön yargılı. Peki neden?

DR. SEVDA SARIKAYA / sevda.sarikaya@stargazete.com

Bu hafta yazım hazırlıkları içerisinde olduğum kadın beyni-erkek beyni kitabım için yaptığım araştırmalarda rastladığım bir istatistikten bahsedeceğim. Kitapta sadece birkaç cümle olarak geçecek bu konuyu, köşede daha detaylı ele almak istedim. Kadınlara karşı iş hayatında, akademide, politikada ve daha birçok başka alanda ön yargılı tutumla ilgili oldukça şaşırtıcı bir veri var. 2020-UNDP (United Nations Development Programme) raporuna göre toplumun yüzde 90'ı, sıkı durun, daha da ilgincini söyleyeceğim, kadınların yüzde 86'sı belirttiğim alanlarda kadınlara karşı ön yargılılar. Bu veriler dünya nüfusunun yüzde 80'ini oluşturan 75 ülkeden elde edilmiş. Aslında bu sonuçlar 'cam tavan sendromu' denilen, kadınların önüne çıkarılan tüm 'görünmez' engellerin istatiksel dökümü. Araştırmadan elde edilen bazı veriler şöyle;

  1. Katılımcıların yüzde 50'si erkeklerin kadınlardan daha iyi politikacı, yüzde 40'ı da erkeklerin kadınlardan daha iyi iş insanı olabileceğini düşünüyor.
  2. Katılımcıların yaklaşık yüzde 30'u bir erkeğin eşine/partnerine fiziksel şiddet göstermesini normal karşılıyor.
  3. İş yaşamındaki pozisyonlar yükseldikçe, kadınlara verilen yer azalıyor. Üst düzey CEO'ların sadece yüzde 5.8'i kadınlardan oluşuyor. 2019 yılında politikada aktif yer verilen kadınlar yüzde 24'ü oluştururken, hükümette önemli pozisyonlarda görevli olanların oranı yüzde 5 civarında.
  4. Katılımcıların yüzde 25'i üniversite eğitiminin erkekler için kadınlardan daha önemli olduğunu düşünüyor. ABD'deki katılımcıların bile hâlâ yüzde 6.5'i, eğitimin erkekler için kadınlardan daha önemli olduğunu düşünüyor.
  5. STEM olarak kısaltılan, bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik alanlarında eğitim veren bu 75 ülkenin okullarından mezun olanların yüzde 15'den daha azını kadınlar oluşturuyor.
  6. ABD populasyonunun yüzde 57'si en az bir alanda kadına karşı negatif ayrımcılık içeren bir davranışa sahip. Yüzde 30'undan fazlası ise bu şekilde en az iki davranışa sahip.

Bu sonuçlar nörobilimsel açıdan yorumlandığında, beynin yıllar içerisinde koşullanmalara verdiği bilinçdışı tepkinin, aslında olduğumuzu düşündüğümüz kişiden çok farklı davranmamıza yol açtığını gösteriyor. Burada introjection-Türkçesi içe yansıtma olarak çevrilebilir-devreye giriyor. Başka bireylerin düşüncelerini kendi düşüncen gibi benimseme durumu. Bu daha çok otorite olarak kabul edilenlere karşı oluyor. Mesele 'erkekler ağlamaz' cümlesini bilerek ya da bilmeyerek hayatınıza yansıtmanız buna bir örnektir. Bunların birçoğunu bilmeden yaparız.

Hiçbirimiz aslında olduğumuzu düşündüğümüz kişiler değiliz. Bunu yapabilmemiz için kendimizi kritik edebilme yeteneğimizi geliştirmemiz gerekiyor. Sonrasında kendinizde bulduklarınıza hayret edeceksiniz. "Ben kızıma her konuda desteğim!" diyen ebeveynlerin kaçı düşündüğü kişi acaba? Ya da dil, din, cinsiyet ayrımı yapmadığını iddia eden insanların ne kadarının pratik hayattaki davranışları söyledikleri ile uyuşuyor? Bu cümleler içerisinde öz eleştiri de barındırıyor. Derinlemesine incelediğinde kendisinde birçok arıza bulmuş bir insan olarak bunları söylüyorum. Hepimizde var bu arızalar. Ama beynimizin öyle bir savunma mekanizması var ki, kolaydan sapmamak için tüm kusurlarına kılıf uydurabilir, tüm yanlışlarını kabul edilebilir bir bakış açısıyla çerçeveleyebilir. Çünkü bu kolay olandır. Öz farkındalık kazanmayı yapacak olan da beynimizdir. Ama bu irade, dayanıklılık ve sabır gerektirir. Hepsi bizim elimizde. Hepsi cinsiyetten bağımsız olarak beynimizin kapasitesi dahilinde.