sibel.ates@aksam.com.tr
Avukat olmak istiyordu, bir arkadaşı sayesinde oyuncu olmaya karar verdi. Bir anda kendini tiyatronun büyülü dünyasında buldu. Ardından bir diziyle yıldızı parladı. Bu başarısının ödülünü de Güldür Güldür Şov’a transfer olarak aldı. Ekranlarda yer aldığı ilk dizisiyle tüm gözleri üzerine çeviren Ecem Erkek’le bir araya geldik ve başarılı yolculuğunu konuştuk.
Bu ikinci röportajın. Heyecanlı mısın?
Ben her zaman heyecanlıyımdır.
Böyle heyecanlı olmak seni zora sokmuyor mu?
Zora sokmuyor aksine besliyor. Heyecanlanmadığım zaman kendime güvenimi kaybediyor, “Yapamayacağım galiba” diyorum, enerjim çekiliyor.
Genelde hep “yapamayacağım” duygusu ağır basar mı?
Yapamayacağım korkusu hep vardır bende. Hele şimdi Güldür Güldür Şov’da bu yapamayacağım duygusu daha da ağır basıyor. Her hafta başka bir şey yapmak zorundasınız. Hem tiyatro hem televizyon programı. İlk geldiğimde televizyona mı yoksa seyirciye mi oynayacağım diye bocaladım. Çıktığım ilk skeçte “burası bir tiyatro salonu, boş ver kameraları sen oyununa bak. Seyirciye oyna” dedim. Televizyona da çekim yaptığımızı tamamen unutuyorum. Hayat Sırları’nda oynadığımda kendi bölümlerimi muhakkak izlerdim. Şimdi seyirciden direkt reaksiyon aldığımız için televizyonu ve kendimi unutuyorum.
Bu heyecanını bastırmak için kendini iyi hissettirecek bir uğurun var mı?
Uğur bilekliklerim vardır ve hep yanımda taşırım. Çantamda hiç çıkarmam, nereye gidersem gideyim hep yanımda taşırım. Provaya, iş görüşmesine…
Peki, hiç yanına almayı unuttuğun oldu mu?
Hiç sormayın, birini kaybettim.
Ne oldu peki, işlerin ters mi gitti?
Böyle düşünmemeye çalışıyorum. Sonuçta bilerek bir yerde bırakmadım, kayboldu. O gitse de uğuru devam ediyor.
İLK ROLÜM SÜRAHİ HANIMDI
Tiyatronun hangi büyüsü seni çekti de oyuncu olmaya karar verdin?
Tiyatronun bir meslek olabileceğine dair hiçbir fikrim yoktu. Çocukluğumdan beri hep taklit yapardım. Ben “Yasemince” dönemi çocuğuyum. Skeçlerdeki tüm karakterleri oynardım. Sürahi Hanım, Kakılmış. İlk rolüm Sürahi hanımdı. Bayramlarda kuzenimle hep bu karakterlerin taklidini yapardım. Bu yaptığımın tiyatro olduğunu bilmiyordum. Avukat olmak istiyordum. Dershaneye giden çok yakın bir arkadaşım “Barajı aşsam yeter, tiyatro okuyacağım” dedi. Bunu duyunca “Nasıl yani tiyatro eğitimi veren okul mu var?” dedim. Onunla birlikte sınavlara girdim.
İyi ki öyle bir arkadaşın varmış…
Evet, dört yıl sınavlara girmek için uğraştım. Düşünsenize tiradın bile ne anlama geldiğini bilmiyordum. Dördüncü sene hem Ankara hem de Eskişehir’i kazandım. Ailem Ankara’da olduğu için Dil Tarihi tercih ettim.
Senin hakkında araştırma yaptığımda ilk projesiyle parlamış bir oyuncu profiliyle karşılaştım… Bir projede onca insanın içinde yıldızı parlayan biri olarak neler hissediyorsun?
Aslında böyle düşününce “Aa! Bu sözünü ettikleri Şirin karakteri, apalak gerçekten benim” diyorum. Ama sete gittiğimde o kadar normal geliyor ki. Sanki yıllardır setteymişim yıllardır bu sektörün içindeymişim gibi hissediyordum. İlk önce inanılmaz derecede heyecanlanıyorum “Nasıl yapacağım?” diyorum ama içine girince hemen alışıyorum. Bu korkunun, heyecanın büyüklüğü karşında ezilmekten hemen kurtuluveriyorum.
Diziye girebilmek için seçmelere mi katılmıştın?
Evet, girişim çok acayip oldu. Bursa’da tiyatro yapıyordum. Sorunlar çıkınca istifa ettim. Bana İstanbul yolu gözüktü dedim. Aslında İstanbul’a gelip de dizide oynamayı hiç istemiyordum. Kendimi tiyatro insanı olarak görüyordum. Sahnede daha çok tatmin oluyorum. Menajerim aracı oldu. Şirin karakteri için biri aranıyormuş. Seçmelere son gün girdim. Benden önce iki kişi daha vardı hatta birine karar verilmek üzereymiş. Seçmeye katıldım, bitti “Şirin sensin” dediler. Gerçekten hayatımın rolü oldu.
Neden İstanbul’a gelmek istemiyordun?
Pek çok arkadaşım memnun değildi. İş bulabilmenin çok zor olduğunu söylüyorlardı. Tanıdık birilerinin de olması şarttı. İstifa edip geldikten kısa bir süre sonra işimin olması müthiş bir şey tabii.
OKULDA AĞAÇ OYNAYAN KENDİNİ OYUNCU SANIYOR!
Zaman makinesi icat edilmiş olsaydı geçmişe dönüp hangi projenin içinde yer almak isterdin?
Yeşilçam filmlerinin çekildiği döneme gitmek isterdim. Hababam Sınıfı, Gırgıriye, Neşeli Günler… Keşke o zamanlar doğsaydım. Metin Akpınarların, Adile Naşitlerin, Zeki Alasyaların, Kemal Sunalların öğrencisi olsaydım. Küçük küçük rollerde oynasaydım da onların yanında olsaydım. Bana o dönemler çok ahlaklı ve çok temiz geliyor. Her şey çok yeniydi. Oyunculuklar bu kadar göz önünde değildi. Şimdi on kişiden dokuz buçuğu oyuncu. Kimileri “Ben de oyuncuyum, küçükken ağaç oynamıştım” diyor. Birileri “Ecem Abla ben de oyuncu olmak istiyorum, yardımcı olabilir misin?” diye soruyorlar. Ben de onlara “Adile Naşit gibi mi olmak istiyorsun yoksa …. gibi mi? Karar ver” diyorum. Bu sefer “o zaman kalsın” diyorlar. Çünkü oyunculuğu parlak bir dünya gibi görüyorlar.
HAYAL KURMAKTAN KORKARIM
“Bir gün böyle başarılı olacağımı biliyordum” dedin mi?
Hiç demedim. Bu benim hiç beklemediğim bir şeydi. Bir de ben geleceği düşünen, gelecek hayalleri kuran biri değilim. Çünkü hayal kurmaktan korkuyorum. Hayal kurmaya başlayınca bu sefer de “ya olmazsa” diye düşünüyorum. O yüzden bugünü ya da en fazla yarını düşünerek sağlam adımlar atıyorum. Mesela bir evimin olmasını hayal ediyorum. Hayalimde çok güzel bir ev var, camın önüne kitaplık koyarım diyorum akabinde ama ya cam su alırsa deyip felaket senaryoları yazmaya başlıyorum. Aslında epey rahatsız bir durum. Çok daha açık düşünmeyi çok isterdim çünkü adımlarımı kontrollü atmak biraz geriyor beni.
O zaman sana hayalin nedir diye soramayacağız…
Aslında bir Amerikan filminde oynamayı isterim. Herhangi bir rol olabilir. Bir kez olsun Hollywood filmlerinde yer almak isterim. Çok acayip geliyor.
Senin burcun ne?
Yengeç
Yengeçler böyle mi oluyormuş?
Bilmem, ben böyleyim işte; rahatsız yengeç (kahkahalar).
BİNNUR KAYA’YA BENZETİYORLAR
Ekşi sözlükçülerin de dikkatini çekmişsin… Durup durup “hakkımda ne yazmışlar?” deyip bakıyor musun?
Bakıyorum çünkü insanların benim hakkımda ne düşündüklerini çok merak ediyorum. Bir şeyler yapıyorum, beğeniliyor ama çok da farkına varmıyorum ne yaptığımın. Sevmeyen de neyi sevmiyor diye de merak ediyorum. Çünkü her zaman okulda da bir şeyler yaptım ve herkes çok sevdi, dizide de böyle oldu, şimdi de öyle. Ama ben de şöyle hissediyorum sanki bende olmayan bir şey var, ama ne? Buna isim koyamadığım için de insanların ne düşündüğünü merak ediyorum.
Güldür Güldür ekibi seni nasıl keşfetti?
Dizi bitince yapımcımız Elif (Yakarçelik) Hanım’la görüştük. Daha önceden tanışıyorduk. Yılmaz (Erdoğan) hocanın workshop’una katılmıştım. Elif hanım beni orada izlemişti. “Gelmek ister misin?” diye sorunca kabul ettim.
Peki memnun musun bu kadroyla çalışmaktan?
Memnunum tabii. Dışarıdan göründüğü gibi değil, gerçekten işleri çok zor. Birileri kötü yorumlar yapınca sinirleniyorum. Hiç kolay değil, her hafta beş skeç ve herkes en az iki skeçte oynuyor. Ben de artık onlardan biriyim. Her hafta yeni bir şeyler üretmek gerekiyor. Burada herkesin işi çok zor. Yazar ekibimiz masanın başından kalmıyor ve yazmaya çalışıyorlar. Skeçler bize geldikten sonra çalışmak için üç gün kalıyor. Bu arada metinler sürekli revize oluyor. Ezber yapmak için bir gün kalıyor.
Seni Binnur Kaya’ya benzetiyorlar, bu durum hoşuna gidiyor mu?
Evet daha önce de çok söyleyen oldu. Okulda da çok benzetirlerdi. Fiziksel olarak da kendimi ona benzetiyorum. Bakışlarını yakalıyorum bazen “Aa, benim gibi” diyorum. Sanırım ondan, oyunculuğundan etkileniyorum. Fiziksel olarak da benziyoruz. Bu da güzel bir şey, Binnur Kaya’yı çok seviyorum ve izlerken çok heyecanlanıyorum.