Biz olsak Matsutake mantarına aşermezdik

ARZU AKYOL
arzu.akyol@aksam.com.tr

İlk filmiyle büyük beğeni toplayan Ali Kundilli, serinin 2. filmiyle dün yeniden seyircisiyle buluştu. İlknur ve Ayşe bu defa ilk filmde kendilerine âşık ettikleri Ali Kundilli ve Vedat’a kök söktürüyor. Hamileliğinin sekizinci ayında Matsutake mantarına aşeren İlknur’u canlandıran Zeynep Aktuğ ile Ayşe’yi canlandıran Ezgi Tombul, “Biz bu kadar acımasız olmazdık. Dünyanın en nadir ve en pahalı mantarına aşermezdik mesela” diyorlar. 

“Ali Kundilli-2”nin hikâyesini dinleyebilir miyiz sizden?

Zeynep Aktuğ: Film, büyük bir aşkla evlenen Ali ve İlknur’un heyecanla çocuklarının doğumunu beklemesini ve İlknur’un hamileliğinin sekizinci ayında Ali’den sonu gelmez, acayip isteklerde bulunarak onu canından bezdirdiği komik süreci anlatıyor. 

Seyirci ilk filmden biliyordur ama yine de oynadığınız karakterleri biraz anlatır mısınız?

Z.A: İlknur, aslında naif, kibar, eşine büyük aşkla bağlı bir kız. Fakat hamilelik sürecinde yaşadığı fizyolojik ve ruhsal değişikliklerle çevresine ve özellikle eşine zor anlar yaşatıyor. Ama bunları kasten değil, istemeden yapıyor. Tamamen hormonları yüzünden…

Ezgi Tombul: Ayşe'nin ilk filmde odaklandığı şey Vedat’ la evlenmekti. Bu filmdeyse evliliğin ardından kucağına almak istediği bebeği… Ancak Vedat’ın bu konuda bazı sorunları var. İlk filmde isteğine ulaşmıştı Ayşe. Bu sefer ulaşıp ulaşmadığını seyirci izlerken görecek ama şunu söyleyebilirim ki emeline ulaşmak için her yol mubah diyecek bir kadın Ayşe (gülüyor). 

HAMİLE BİRİNİ OYNAMAK ZORDU

En çok hangi huyunu sevdiniz canlandırdığınız karakterin?

Z.A: İlknur'un bu serideki deli dolu, inişli çıkışlı halleri beni çok heyecanlandırdı. Büyük bir keyifle oynadım. En çok da merhametli oluşunu sevdim. Evet, Ali'ye çektirmediği kalmıyor ama bir yandan da ona hiç kıyamıyor. Kendi canıyla uğraşırken bile aklında Ali var. 

E.T: Ben de Ayşe’yi oynarken en zevk aldığım şey bir şeyi yapmanın çok düz ve sade halleri varken, pek akla gelmeyecek yolları denemesiydi sanırım.

Hamile birini oynarken zorlandınız mı?

Z.A: Hamile birini oynamak gerçekten zordu. Anneliğin ne kadar kutsal bir görev olduğunu yaşamasam da hissettim. 9 ay evladınızı karnınızda taşıyorsunuz ve kendinizden çok onu düşünüyorsunuz. Oturmak, kalkmak çok zor… Eğilip ayakkabı bağlamak imkânsız… Bütün annelere ve anne adaylarına saygılarımı sunuyorum.Filmde canlandırdığınız kadınlar eşlerine kök söktürüyor tabiri caizse. Siz olsanız nasıl davranırsınız? Filmden ilham aldınız mı bu konuda?

Z.A: Ben herhalde bu kadar acımasız olmazdım. Matsutake mantarı gibi isteklerim olmazdı mesela. Biliyorsunuz Japonya'da nadir yetişen dünyanın en pahalı mantarı. Yine de eşimin bu süreçte bana ekstra ilgi göstermesini de isterim tabii.
E.T: Aynen…Ben de sanırım süreci akışına bırakırdım. Ayşe'nin yaptıklarını yapmazdım (gülüyor). 

Olan her şeyin bir sebebi var

Zeynep Hanım sizim babanız da oyuncu. Meslek seçerken sizi etkiledi mi? 

Z.A: Bir yanlış anlaşılmayı düzelteyim. Babam 46 senelik müzisyen, besteci ve söz yazarıdır. Ben sektöre adım attığımda 17 yaşındaydım ve seçmelere babamla birlikte giderdik. Bu görüşmeler sırasında arkadaşlar babamı keşfetti. Böylece babamın oyunculuk macerası başladı ve hakkını da verdi. Yani aslında ben, babamdan önce oyunculuk yapmaya başladım. Ailem bana hiçbir şekilde bir dayatmada bulunmadı. Oyunculuğu seçme sebebim, "Bana hiç benzemeyen bir karakteri, kendimden bir şeyler katarak nasıl canlandırabilirim?" sorusu oldu. İyi ki de seçmişim. Yaptığım 
işten gurur ve mutluluk duyuyorum. 

Siz Ezgi Hanım? 

E.T: Ortaokul yıllarında bir tiyatro kursuna başladım ve orada olmayı çok sevdim. Kendimi ait hissettim ve sonra hep hayatımın bir parçası oldu tiyatro.  Çeşitli tiyatro topluluklarının içinde yer aldım. Ardından da konservatuvar geldi…

Oyunculuk dışında bir ilgi alanınız var mı? 

Z.A: Bale eğitimi aldım ama maalesef devam ettiremedim. Bunun dışında spor ve hobi olarak resimle uğraşıyorum. 
E.T: Ellerimle bir şeyler yapmayı seviyorum. Bu yemek yapmak da olabilir, bir şeyler dikmek de, boyamak ya da yapıştırmak da…

Mesleğinizde ve özel hayatınızda mutlaka gerçekleşmesini istediğiniz hedefleriniz var mı?

Z.A: Özel hayatımdaki hedefim; kendi içsel yolculuğumu en iyi şekilde tamamlamak ve kendimi tanımak. Mesleki hayatımda da yapabileceğimin en iyisini yapıp seyirciyi memnun etmek.
E.T: İçinde mutluluk, huzur ve adalet olan işlerde yer almak haricinde mesleki bir hedefim yok. Özel hayatımda da hedefim yok. Olan her şeyin ve olacak olan her şeyin bir sebebi olduğuna inanıyorum ve sadece geleceğe umutla bakıyorum.

NANKÖRLERE KAPIM KAPALI

Sizi biraz daha yakından tanımak istesek hangi cümlelerle anlatırsınız kendinizi?

Z.A: Zor beğenen, zor güvenen biriyim. Kolay kolay herkese kapılarımı açmam. Eğer karşımdaki kişinin niyeti iyiyse sonuna kadar hayatımda kalır. Eğer nankörlük ederse,kapılar sonuna kadar kapanır. 
E.T: Zaten benim de yaptığım sürekli kendimi tanımaya çalışmak.

Dostlarınız ya da aileniz sizi nasıl tarif eder?

Z.A: Zeynep dürüst, sevdiklerine düşkün, sabırlı biridir.
E.T: Ben şöyle biriyim diye tarif etmek kendime beni yabancılaştırıyor. Dostlarım ve ailem içinde tabii onlara sormak lazım (gülüyor). 

En kötü huyunuz ve en çok sevdiğiniz yanınız nedir?

Z.A: En kötü huyum, bazen hayatıçok ciddiye alıyorum ve bu ciddi stres yaratıyor. En sevdiğim yanım ise temizlik ve düzen hastası olmam. 
E.T: En sevmediğim huyum çok sinirlenince ağlamak, çok sıkılıyorum o zaman kendimden. İyi ki böyleyim dediğim de hayata karşı gelmemek, esnek ve akışta olmak.

Kendinizi mutlu bir insan olarak görür müsünüz? Küçük şeylerden mutlu olur musunuz?

Z.A: Kendimi mutlu bir insan olarak görürüm evet ama bu mutluluğu nasıl tanımladığımıza bağlı. Çok büyük beklentileri olan insanlar enufak bir şeyde mutsuz olurlar. Huzurum yerindeyse mutluyum demektir. 
E.T: Küçük şeylerden mutlu olurum ama küçük şeylerden mutsuz olmam, bunu yıllar içinde öğrendim, başardım. Bu 
sebeptendir ki evet mutlu bir insanım.