Yazarlar

Vedat Bilgin tüm yazıları

Uzun zamandır bu sorunun karşılığını arayanların nihayet Türkiye’nin o eski cevabı vermeyeceğini yani IMF’nin yolunu tutmayacağını görmüş olmaları gerekir. Türkiye ekonomide ‘faiz-enflasyon-dövizdeki artış-stagflasyon’ sarmalına girince, IMF’nin kapısını çalarak ‘büyümeden vazgeçtiğini beyan edip, sıkı para politikasını, devalüasyonu içeren reçeteyi kabul ederek, yeniden yüksek faize böylece dışarıya yüksek reel faiz vererek dış borç kapısını aralamaya çabalayacaktı.  

Neredeyse 5-10 yıl aralıklarla yaşanan bu kısır döngü o kadar ezberlenmiş ve içselleştirilmişti ki içerde bu faiz/ enflasyon döngüsünden yararlanan, bunu ‘birikim modeli’ olarak değerlendiren bir kapitalist zümre, bu mekanizmayı ülkeden dışarıya düpedüz bir ‘değer aktarımı’ haline getiren finansal sermaye ile simbiyotik bir ilişki biçimi geliştirmişti. 

KRİZE DAYANIKLI OLMAK 

Ekonomide son on beş yıl bu sarmalın işlemediği bir dönem sayılmalıdır. AK Parti lideri Erdoğan’ın takip ettiği siyasetin ekonomik hedefleri arasında ülkenin temel alt yapı sorunlarının çözülmesi yani başta bölünmüş yol ağı ve demir yollarıyla iktisadi faktörlerin hareketini mümkün kılacak bir dönüşüm öncelikli bir yerde durmaktaydı; bunu yeni sanayiler, enerji yatırımları takip edecekti. Uluslararası konjonktürde yaşanan sermaye hareketliliğindeki yükseklik, dünyada yeni teknolojilerin değişim hızının yarattığı fırsatlar ve Türkiye’nin yaşadığı toplumsal yapı değişmelerinin iç pazara kazandırdığı derinlik gibi faktörlerle birleşince ekonominin üretim yapısında da bir sıçrama yaşanmıştı. 

‘Küresel Kriz’ diye isimlendirilen, 1929’dan sonra en sarsıcı iktisadi buhran olarak görülen sorunu Avrupa başta olmak üzere gelişmiş ülkeler sarsılarak geçirirken Türkiye’nin bu süreci ‘teğet geçmesi’ doğrudan doğruya ekonominin üretim yapısında meydana geldiğini söylediğimiz bu sıçramayla ilgilidir. Sonraki aşamada Küresel Krizin neticelerinden birisi olarak oluşan finansal daralma, uluslararası yatırım hareketlerinin yön değiştirmesi ve küçülme gibi faktörler elbette kriz öncesi para politikalarının değişmesini gerekli kılmaktaydı. 

BERAT BEY’İN ÇİLESİ 

Kriz sonrası dünyada sermaye hareketlerinin azalması ve uluslararası yatırımların gelişmiş ülkeler arasında yoğunlaşması eğilimi gibi sebepler ve Türkiye’nin dış politikasında başta ABD olmak üzere Batıyla yaşadığı sorunlar ile ekonomik saldırıların üst üste gelmesiyle yaşanan döviz piyasalarındaki spekülatif dalgalanmalar, bir anlamda Türkiye’yi ekonomide zora sokup dış politikada ‘boyun eğdirme’ arayışlarıdır. Ekonomi yönetiminden sorumlu bakan Berat Bey’in çilesinin sadece önünde bulduğu sorunlu dönemin saldırılarına cevap vermekten ibaret olmadığı açıktır; çünkü doğrudan Cumhurbaşkanı’na saldıramayanların da hedefindedir.  

Bütün bunlara rağmen Türkiye’yi ekonomi üzerinden pes ettirmeye çalışanlara verilen cevap açıktır; Türkiye kendi üretim gücüyle yoluna devam etmektedir. Dün ekonomide, döviz- faiz-enflasyon üçgeninden başlayan sorun, IMF kapısına gitmeyi mecbur ediyordu. Bugün bunu neden başaramıyorlar dersiniz?

Vedat Bilgin Diğer Yazıları