Yazarlar

Ufuk Ulutaş

Ufuk Ulutaş

İnsani diplomasi

Ufuk Ulutaş tüm yazıları

Barışı yani insanı korumak amacıyla kurulan bir BM’nin, varoluş amacından uzaklaşmasının faturası maalesef dünya insanlığına çıktı bugüne kadar. Hem BM’nin asli amacına yoğunlaşmasına hem de insani diplomasinin tüm araçlarının kullanılmasına en güçlü vurgu yapan ülkelerden birisi Türkiye. Sadece bir çağrı yapmıyor, aynı zamanda insani merkeze alan dış politik anlayışıyla pratikte de insani diplomasinin örneklerini sunuyor. 

İnsani diplomasi kısaca karar vericileri atacakları adımlarda zayıf, insani ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak, tehditlere ve sömürüye açık kitlelerin faydasını gözetmeleri konusunda ikna etmeye uğraşmaktadır. Bu tanımın içerisine dünya çapında milyarın üstünde insanın girdiğini hesap edersek, insani diplomasinin ne kadar önemli olduğu daha net anlaşılır. Özellikle Türkiye gibi envai çeşit krizin çevrelediği bir muhitte yaşamanın ürettiği birtakım sebeplerden ötürü, insani diplomasinin çatışma çözümlerinin merkezinde yer alması zorunluluğu var. 

İnsanı merkeze almanın elbette bir ahlaki ve vicdani tarafı var. Myanmar gibi baskı, tecavüz, zoraki göç ve soykırıma tabi tutulan bir coğrafyaya insani yani vicdani ve ahlaki mülahazalarla yaklaşmamak mümkün değil. Soykırımın doğrudan muhatabı insan ve korunması gereken de insan. Dünyanın bir ortak vicdanı yok maalesef, diğer bir deyişle örneğin Myanmar’daki soykırım karşısında dünyada her devlet aynı miktarda ahlaki-vicdani hassasiyeti gösteremiyor. Ya da ahlak ve vicdan tarzı kavramların ulusal çıkarlar söz konusu olduğunda hiçbir değer taşımadığı uluslararası ilişkiler yaklaşımı hakim diyelim. O halde dahi insanı merkeze almanın oldukça reel ve doğrudan ulusal çıkara bakan yönleri var. 

En son İdlip’te bunun çarpıcı örneklerini gördük. İdlip konusunda sesini yükselten bazı devletlerin önceliğinin İdlip’te yaşayan 3 milyon insanın sıhhat ve selameti olmadığı açıktı. Halep’te, Doğu Guta’da susanların İdlip’e bir ayrıcalık tanıması da beklenemezdi. Fakat İdlip’teki canları koruyamamanın reel etkilerini Suriye dışındaki herkes doğrudan veya  dolaylı olarak hissedeceğinden öncekilere nazaran İdlip’e dair daha fazla ses yükseltildi. İnsani mülahazalar olmasa da yeni bir göç dalgasının üreteceği ekonomik, siyasi ve güvenlik krizleri muhalefetin son kalesi olan İdlip’te  statükonun korunmasını bazı devletler için gerekli kıldı. Yani Türkiye’nin başarılı insani diplomasisi, bazılarının insani bazılarının da reelpolitik endişelerini şimdilik ortadan kaldırmış oldu.   

Merkezine insanı almayan hiçbir girişim kalıcı bir şekilde başarıya ulaşamaz. İnsan merkeze alınmadan krizler sürdürülebilir bir şekilde çözülemez, terörle etkin mücadele edilemez. Yakın tarih bu iddiayı doğrulayacak onlarca örnekle dolu.  

Ufuk Ulutaş Diğer Yazıları