Yazarlar

Ufuk Ulutaş tüm yazıları

Türkiye’deki tarih öğretimi gerçekten de sorunludur. İçeriğinin siyasileştirilmesi veya lokal perspektife hapsedilmesi dışında en büyük sorunu, anlamlandırılması zor ezberler üzerine kurulmasıdır. İlkokuldan itibaren değişik dönemleri öğreniriz. Türk tarihi, Osmanlı tarihi, İslam tarihi, inkılap tarihi, biraz Batı tarihi… Tarihleri ve yerleri ezberleriz. 622 Hicret, 1040 Dandanakan, 1453 İstanbul’un fethi, 1920 TBMM’nin açılışı. Bu tarihlerden banka ve cep telefonu şifrelerine ilham verenlerinden birisi de 1071 Malazgirt Zaferi’dir. 

Örneğin Hicret’in Mekke’den Medine’ye bir göç hareketi olduğunu biliriz; fakat ‘Hicret’in önemi’ başlıklı tüm notlara rağmen Hicret’in İslam tarihi ve Müslümanlar için tam anlamıyla hangi dönüm noktasına denk geldiğini düşünme zahmetine girmeyiz. Daha doğrusu düşünme değildir aslında okuyucudan beklenen. Daha ziyade tarih ve yer isimleridir ezberlenmesi gereken. Hicret’in İslam Devleti nosyonunu dünya literatürüne kazandıran, Müslümanları İslam toplumuna dönüştüren özelliğini tartışmayız. Ya da 1920’nin an itibarıyla soluduğumuz Türkiye havasını nasıl etkilediği, bir milletin varoluş mücadelesini ve bağımsızlık karakterini nasıl şekillendiğini hakkıyla tartışmayız. 

1071 de tam böylesine bir dönüm noktası. Emlakçıların meşhur mottosu ‘lokasyon, lokasyon, lokasyon’ gerçekliğini Türk milletine gündelik hayat kılan Malazgirt Zaferi’dir. An itibarıyla dış politikamızdan ekonomimize, sosyolojimizden güveliğimize kadar devlet ve  millet karakterimizi oluşturan hemen hemen her şeyi şekillendiren Türkiye’nin dünyadaki fiziki konumudur. Bu zor fakat fırsatlar ve imkanlar dolu coğrafya Malazgirt’in başta Türk halkı olmak üzere tüm bölge ve dünya halklarına hediyesidir. Avrupa ve Asya arasında, İslam dünyasıyla Batı arasındaki köprü rolümüz de doğrudan Anadolu’yla yani Malazgirt’le bağlantılıdır.  

‘Anadolu’nun kapılarını Türklere açtı’ ezberiyle karşımıza çıkan Malazgirt’in Türkleri, Türkiye’yi ve İslam tarihini aşan birçok boyutu var. Zafer sadece Türkleri Anadolu’nun asli halkına çevirmedi, aynı zamanda Anadolu halklarıyla Türkler arasındaki yüzyıllar sürecek birlikteliği de sosyo-politik bir realiteye  çevirdi. İslam dünyasındaki anarşi ve kaos ortamına ‘devlet eli’ değdirecek, ‘nizam’ verecek, Müslümanları ihya edecek düşünce, kurum ve şahsiyetler için de zemin oluşturdu. İslam’ı Endülüs’ten sonra bu sefer Doğu Avrupa üzerinden Avrupa’yla tanıştıran, örneğin Balkanlar’ın İslamlaşma zemini de yine 1071’le kuruldu.  

Dünya ticaretinden Avrupa ve Hıristiyan medeniyetine kadar birçok olgu üzerindeki etkisiyle Malazgirt daha derinden anlaşılmayı bekliyor. 2018 Türkiye’si içinse bir başlangıç noktası ve hedef olma özelliğini koruyor. 

Ufuk Ulutaş Diğer Yazıları