Yazarlar

Almanya’nın Türkiye’ye yönelik yaklaşımında değişim süreci kapıda. Ancak bu değişim; özlü, çok kapsamlı, derinlikli, yapısal bir değişim değildir olması da  mümkün değildir. Yaşanması muhtemel değişim, sınırlı düzeyde ve her şeyden  daha çok konjonktürel bir zorunluluğun sonucudur.  

Bu zorunluluğu Almanya’ya yaşatan unsur, Türkiye’nin haklılığının gücüyle sürdürdüğü kararlılığıdır. Özellikle Gezi olaylarından itibaren Almanya’nın Türkiye aleyhtarı tutumunun kolayca değişmesini beklemek hayalciliktir. Zira esas olan devletlerarası güç mücadelesinin yörüngesinde güçlenen Türkiye’nin geleceğinden duyulan kaygıdır. Bu kaygı, Almanya’ya Türkiye karşıtlığında çok şey yaptırmıştır. Hatırlayınız; anayasa değişikliği sürecinde referandum da hayır oyunun galip gelmesi için adeta çırpınmıştır. 15 Temmuz FETÖ darbe girişimine karşı Almanya asla Türkiye’nin yanında yeterince yer almamış, darbe girişimine karşı çok etkili bir kınama yapmamış, üstelik FETÖ’cü kaçaklara ev sahipliği yapmıştır. Böylece uzun yıllardır PKK terör örgütüne yaptığı ev sahipliğine FETÖ’yü de eklemiştir.  

Tüm bu örnekleri detaylarıyla çoğaltmak mümkündür. Bunun içindir ki, bu denli kapsamlı ve gayretli Türkiye karşıtlığının bir çırpıda ortadan kalkması mümkün değildir. Ancak son zamanlarda yaşanılan bazı gelişmeler, Almanya’nın Türkiye’ye yönelik tutumunda değişikliğe gitmesine yol açmıştır. En azından sadece görünürde de olsa Türkiye karşıtlığını törpülemeye başlamıştır. Bu durum bugüne değin son derece belirgin olan hasmane karşıtlığından geri adım atması anlamına gelmektedir.  

Çok istediği halde Türkiye’nin ne hedefleri, ne liderine bağlılığı, ne de ülke olarak güçlenme kararlılığı zerre değişmiştir. Çareyi, kendisindeki açık hasmane karşıtlığa dayalı tutumundaki değişiklikte bulmuştur.   

Bir yandan ABD’nin sıkıştırmalarından çok rahatsızdır, bir yandan tarihsel olarak hep önem verdiği Rusya’nın Türkiye ile ilişkisi yeniden stratejik nitelik kazanmıştır, bir yandan da ABD’nin İran ambargosuna yönelik atılacak adımlar için aynı rahatsızlığı duyanlarla ortak hareket etme zorunluluğu doğmuştur. Bu şartlar altında Türkiye ile ortak zeminde olmak, Almanya’nın tercihi haline gelmiştir. 

Türkiye’nin Rusya’ya yönelik ilişkisindeki her derinleşme adımı,  Almanya’nın Türkiye tutumuna doğrudan yansımıştır. Bu duruma İran da  eklenebilir. Türkiye, Rusya ve İran’ın Suriye üzerinden bölgedeki ilişki dinamiğine Almanya’nın kayıtsız kalması  mümkün değildir. Almanya için Rusya kadar İran ile de olan ekonomik ilişkisi ayrıcalıklıdır. 

Diğer bir konu da, sığınmacıların ağırlıklı olduğu göç meselesidir. Bu konuda da Türkiyesiz sorun çözmeleri mümkün değildir. Mutlaka Türkiye’nin desteğine, yol göstericiliğine ihtiyaçları vardır.  

Öte yandan Trump’ın giderek sınır tanımayan tavrı, aldığı kararlar ve buna bağlı olarak doların silah olarak kullanılması da Almanya açısından ABD’ye rağmen ve AB yükünden bağımsız adımlar atmaya zorlamaktadır. Bu faktörler açısından da Türkiye’ye yönelik tutumunda değişimi zorunlu görmektedir. Zira Almanya’nın da benimseyebileceği küresel sisteme ilişkin büyük değişim çabasının, Türkiye’nin Başkan’ı Erdoğan’ın gayretleriyle anılmaya başlaması, küresel tıkanmaya karşı özellikle BM yapısını reforma zorlaması gibi haksızlıkların sesi ve çözümün özgüveni durumunda olması, Almanya açısından dikkate değer olmaya başlamıştır. 

Ayrıca Almanya;  Türkiye ile mevcut ekonomik ilişkilerinin yıpranması göze alınamayacak  cüssede ve etkinlikte olduğunun şüphesiz farkındadır. 

Tüm bu gerçeklerin zemininde Türkiye-Almanya ilişkisi yeni bir sürece girmiştir. Buna ilişkin gelişmeler zaman içinde olgunlaşacaktır. 

Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu Diğer Yazıları