Yazarlar

Sanatçı, varlığıyla aydın kimliğini buluşturmayı benimseyecekse sorumluluğunu büyütüyor demektir.

O vakit aydın sanatçı; yüklendiği sorumlulukla sözün ustası, neyin, nasıl söyleneceğinin erbabı, ne söylendiğinin değil nasıl söylediğinin en marifetli icracısıdır. Aydın sanatçı; kinle, nefretle değil, akılla, yürekle davranan, ülkesi ve milleti için koşulsuz nefer olabilen, şahsi çıkarları için duygu ve düşüncelerini kirletmeyendir. Milletinin tüm değerlerine sımsıkı bağlı, halkıyla hem hal, milletin tercihlerine, sağduyusuna saygılı, haz etmediği gerçekler de olsa onları gölgelemeyendir. Aydın olmak isteyen sanatçı fikir insandır. Fikir üretendir. Nefretiyle değil, fikriyle konuşan, fikirle eleştiri yapabilen, eleştirisinde bile estetiğiyle gıpta edilebilendir.

Bu zeminde olması gereken bir sanatçının; “sandık esasında pek demokrat bir şey değildir, her şey sandıkta çözülmez” diyerek sandığı küçümseyip, sandık dışı çare arayışı, millet iradesini yok saymasıdır. Aynı sanatçı kimliğiyle tanınan kişinin “Mustafa Kemal dışında kim Rusya'ya döndüyse iktidardan gitti. Adnan Menderes randevu aldı, ihtilal oldu. Süleyman Demirel aynı şekilde kuzeye döndüğü zaman ihtilal oldu. Bakalım darısı kimin başına“ sözleri de giderek vardığı zihni bulanıklığın, fikri yoksunluğun, demokrasi dışı güçleri meşrulaştırılmasına katkı sağlayacak arızalı, kirli vurguların dışa vurumudur.

Ve artık zihnin vardığı adeta cinnet halidir aynı zattan sarf edilen şu sözler; “o noktaya (yani demokrasiye) ulaşabilirsek kavga gürültü olmadan bu işin içinden çıkarız. Ulaşamazsak belki lideri ayağından asarlar, belki mahzenlerde zehirlenerek ölür, belki de başka liderlerin yaşadığı kötü sonları yaşayabilirler. “ Bu sözler; nefretin vardığı en uç noktadır. Haddini aşanın zıddına dönüşmesinin en çarpıcı örneğidir. Türkiye düşmanlarının dillerinden, kirli kalemlerinden, şerrinden süzülen nefret söylemine dönüşmenin acıklı halidir.

Girdiği her seçimi kazanan, halkın desteğini hiç eksiltmediği, son dönemde küresel sömürü, terör baronları ve onların maşalarının, tüm terör örgütlerinin hedefe koyduğu ama her şer hamlesini milletiyle bütünleşerek püskürtmeyi başarmış bir Cumhurbaşkanına reva gördükleriyle bu zat; bugüne kadar taşıdığı sanılan aydın, sanatçı kimliklerini yerle bir etmiştir. Bu durum; fikrin, olgunluğun, saygının, değer bilmemenin, demokratlığın tükenişidir. Üstlenilen sorumluluğun heba edilmesidir. Aynı sorumluk siyasetçi için de geçerlidir. Siyasetçi fikir insanıdır. Fikir üretendir, derde derman olandır, çare üretendir, öncü olandır, rehber olandır. İktidar olmaya en yakın aday olup da bir türlü başarılamayan onlarca seçimden sonra kabahati kendinde aramak yerine rakibini nefret söylemiyle, yapılan her şeyi karalama yöntemiyle yapılan siyaset, fikrin tükenişidir, fikrin fukaralaşmasıdır. Seçim sonuçlarını meşru saymayarak, meşruiyeti başka mahfilerde arama çabası, küresel güç odaklarına sürekli bayrak sallayarak yapılan siyaset bu toprakların ürünü değildir. Türkiye’nin istiklal mücadelesini ıskalayarak, ona destek olmak bir yana yok sayarak, beka meselesini küçümseyerek, kabul etmeyerek, 15 Temmuz direnişini gölgelemeye çalışarak yapılan siyaset bu toprakların mahsulü değildir.  Bu tarz siyaset seçenek değildir. İktidara talip olan siyaset tarzı da değildir. Yüreği zihni yaşadığı ülkenin topraklarına, değerlerine sımsıkı bağlı olan her seçmen mesele memleket meselesi olduğunu hiçbir ayrıma, kutuplaşmaya, farklılaşmaya sıcak bakamaz, bakmaz. Bu noktada hiçbir partinin, siyasetçinin diğerinden üstünlüğü olmaz, olmamalıdır. Oysa asıl bu noktada farklılıklar ortaya çıkıyorsa, asıl bu noktalarda seçmen tercih yapmak zorunda kalıyorsa, o vakit o seçim sandığı milli mücadelenin, istiklal yürüyüşünün, küresel sömürü ve terör baronlarına karşı direnişin ve inancın sandığıdır ve tercih de memleketten yana olmaktır.

Hayırlı seneler...

Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu Diğer Yazıları