Yazarlar

Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı durumu, buna yönelik mücadele sürecini çok iyi özümsemez, bilinç düzeyine taşıyamazsak, işimizin ne denli zor olacağını, her şeyin sadece tesadüflere bağlı kalacağını bilmeliyiz. 

Kolay bir mücadele olmadığını kabul edelim ve mücadelenin adını doğru koyalım. Direne direne, çarpışa çarpışa verdiğimiz mücadele, istiklal mücadelesidir. 

Bazıları diyebilir ki, biz o mücadeleyi Kurtuluş Savaşı’yla verdik ve o günler geride kaldı. Böyle düşünenler varsa büyük yanılgı içindeler. Unutmayınız ki, verdiğimiz mücadele emperyalist sömürgeci güçlere karşı verilmiş bir mücadeleydi ve emperyalizm kolay pes etmez. Hele de bulunduğunuz coğrafi konuma dair vazgeçilmez ilgisi varsa ne yapıp edip böyle bir ülkenin bugünden geleceğini rahatsız eder. Elinden geleni ardına koymaz, mümkün olan her yol ve yöntemi dener. 

Bugün tam da böyle bir fazın içindeyiz. İçimizde ki yeni plastik suratlarıyla yeni fitnelerle, yeni ayrıştırmalarla mücadele direncimizi kırmanın peşindeler. 

Fetö mücadelesinde tam olarak istediğimiz kıvama, kapsayıcılığa ve bunlara bağlı olarak kurumsallaşma boyutuna ulaşamamanın sıkıntılarından yararlandıklarını da görmeliyiz. Bu noktada esas olan; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararlılığını, mücadele azmini süratle kurumsallaşmaktır. 

Unutulmamalıdır ki; ülkenin her alanında kurumsallaşma başarıldığında, emperyalizmin hareket alanı daralır. Tüm kurumlar milli karakteriyle sarsılmaz kalelere dönüşürse, emperyalizmin gedik açma çabası sonuçsuz kalır. Bunun için her kurumun özellikle karar vericilerinin milli karakteri katıksız olmalı, tavizsiz olmalı, her biri yılmaz savaşçı olmalı. 

Emperyalizmin en bilinen numaraları; cambaza bakı oynatmak, ölümü gösterip sıtmaya razı etmek, etki ajanları deşifre oldukça yenilerini devreye sokarak, çeşitli sızmalarla kurumların milli karakterini zedelemektir. 

Şimdilerde yine benzer çabalar devrede olduğu açıkça görülüyor. Salı günkü yazımda konu ettiğim, ABD’nin RAND Corporation kuruluşunun Türkiye raporu, bu konuda işaret fişeği gibi. Söz konusu rapordan anlaşılıyor ki, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içinde huzursuzluk oluşturmak, dış cephede bileğini bükemedikleri Mehmetçiği, iç cephede zayıflatabilmek en büyük şer arzuları. 

Fetöcü piyonlarını kaybetmenin sıkıntısını; yenileriyle, henüz deşifre olmamışlarla, emperyalizme boyun eğmeye kolayca hazır olanlarıyla gidermenin gayretindeler. Milli Savunma Üniversitesi’nin müfredatı ile işe başlamanın, üniversitenin rektörü ve sivil dekanlarıyla, komutanlar arasına nifak sokabilmenin çabasındalar. 

Adı geçen raporda; yeni darbe imkanının arayışı bile pervasızca ortaya konuyor ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mücadelesinden duydukları rahatsızlık dikkat çekiyor. 

Tüm bunlar; Suriye’nin kuzeyinde emperyalist projeyi sekteye uğratan, Doğu Akdeniz’de Libya hamlesiyle, adaletsiz, hukuksuz emperyalist niyetleri, yağmalama çabalarını bozan Türkiye’nin direncini ve mücadelesini iç cephede zayıflatmanın şer çabalarıdır. 

Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Tümamiral Cihat Yaycı’yı da aynı çevreler hedefe koymuş durumda. Gerek geliştirdiği Fetömetre sistemiyle gerekse Libya ile yapılan deniz yetki alanları mutabakatındaki teknik katkısı nedeniyle emperyalist odakların ve onların maşaları Fetöcü hainlerin kini ve nefreti had safhada. 

Sonuçta; kimler hangi kurumlarda bu toprağın bereketine, istiklaline, geleceğine canı pahasına sahip çıkıyorsa biliniz ki hedeftedir... Emperyalizmin hedefindekilerdir... 

Yılmayacağız... İstiklal meşalemizi söndürtmeyeceğiz... 

Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu Diğer Yazıları