Yazarlar

İnsanlık büyük tehdit altında. Tehdidin boyutunu belirleyen; bitmek tükenmek bilmeyen sömürü düzeni. İnsanlığın yakaladığı en yüksek teknolojik seviyeye ve en ileri toplumsal düzene rağmen ne sömürü hevesi köreldi, ne de kendinden olmayanı ötekileştiren anlayış. Kendini en yüksek teknolojik seviye ve en ileri toplumsal düzene sahip olmakla takdim eden Batı’nın küresel güçleri, uluslararası sistemi kendine bağlayarak, elde ettiği üstünlükleri eliyle sömürü düzenini tüm mazlumlara dayatmayı bugün de sürdürüyor. 

Ne egemenlik projeleri eksiliyor, ne de sınırlarının ötesinde sömürü refleksi. Azgınlık düzeyinde gözü dönmüşlük hakkı, hukuku, adaleti yeryüzünden silerek, büyük bir riyakarlığı yerleşik kılmaya devam ediyor. Ne mazlumun sayısı eksiliyor, ne zalimin. Ne zalimin düzeni sarsılıyor, ne mazlumun derdine derman olunuyor. 

Bu noktada akla gelen ilk kurum Birleşmiş Milletler (BM) denilen küresel çatı. BM; dünya barışı ve güvenliğinden sorumlu küresel bir kuruluş olarak, bugüne değin mazlumların sorunlarını çözemeyen yapısıyla varlığı-yokluğu tartışmalı bir konuma düşmüştür. 

Bu durum aslında küresel düzeyde siyasal işleyiş açısından büyük bir düzensizliğin varlığına işaret etmektedir. Bunu iki açıdan anlamak mümkündür; birincisi; uluslararası düzeni ayakta tutacak nitelikte etkili kurallar bütününün yoksunluğu iken, diğeri de kuralların yetersizliğinde veya yoksunluğunda devreye girebilecek ve düzen sağlamaya katkı sunabilecek güç dengesinin sağlanamayışıdır. Bu iki eksiklik, uluslararası düzeyde düzensizliği besleyen ve her geçen gün derinleştirerek birden çok coğrafi bölgenin siyasal ve toplumsal çözülmelerini hızlandıran temel etken durumunda. 

Aslında bu durum tıpkı termodinamiğin düzensizliğini tarif eden entropi yasası gibi uluslararası ortamın da düzensizliği içselleştirme eğilimine girdiğini gösteriyor. Bu noktada esas olarak, temel refleks, düzen sağlamayan veya düzeni bozulan devlet yapıları üzerinden çıkar devşirebilmek. Buna üretici veya faydalı kaos da deniyor. Yani belli bir kurala bağlanamayan ve düzen sağlanamayan yapılar için daha fazla ısrarcı olmak yerine “bırakınız dağınık kalsın ve hiç değilse bu dağınıklığın ürettiği kaostan çıkar devşirme imkânını ayakta tutabilelim” anlayışının öne çıktığını görmekteyiz. Bu anlayış bugün en çarpıcı biçimiyle Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaşanıyor. Aslında daha geniş olarak Tüm İslam coğrafyasına yayılma eğilimi gösteriyor. 

Bu durum; mevcut devlet yapılarının sarsılmasına, ortak paydada buluşabilen toplulukların millet olma vasfının zedelenmesine yol açıyor. Devlet yapıları çözülüyor ve aynı devletin uluslararası hukuk açısından hükümranlık hakları ve sınırları aşınıyor ve geriye fiiliyat da çökmüş devletler (Failed State) kalıyor. Bunun en çarpıcı örneklerini Libya, Irak, Suriye gibi ülkeler oluşturuyor. 

Tüm bu yaşananlara küresel düzeyde kararlı gür bir ses; hak, hukuk, adalet anlayışıyla karşı çıkıyor, gerçeklerle tüm dünya vicdanlarını buluşturmayı, harekete geçirmeyi hedefliyor. 

Bu ses mazlumların özgüveni olmayı başarıyor. BM çatısı altında yapılmayanları, haksızlıkları, adaletsizlikleri, erdem dışı davrananları yüreklice deşifre ediyor. 

Bu ses; Türkiye’nin Cumhurbaşkanı.  Türkiye’nin çıkarlarını mazlumların, insanlığın çıkarlarıyla bütünleştirerek, en üst çıtadan yürekleri çoraklaşmayanları, zihinleri işgal edilmeyenleri tarih yazmaya davet ediyor. 

Küresel sömürü ve terör baronlarının işgallerine karşı mazlumların gür sesi, emperyalizme karşı direncin umudu olarak, BM’yi tutsak edenlere bir kez daha “dünya beşten büyüktür” diyor… 

Biz de hatırlatıyoruz ki; emperyalizme karşı iç cepheyi tunç kılmayanlar ufalanır, emperyalizme boyun eğmeyen liderden yoksun kalanlar umutsuzluğa kapılır, emperyalizme maşa olanlar sonunda kurda kuşa yem olur… 

Uyanın, inanın, direnin, umutlanın, kenetlenin tunç olun boyun eğmeyen liderle istiklale sahip çıkın… 

Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu Diğer Yazıları