Yazarlar

Prof. Dr. Cevdet Erdöl

Prof. Dr. Cevdet Erdöl

Bunu hiç unutmayalım!

Nobel Ödülü, 27 Kasım 1895 tarihli ve 30 Aralık 1896 tarihinde Stockholm’de açıklanan vasiyetnamesiyle ünlü kimyager ve dinamitin mucidi Alfred Nobel tarafından kurulan derneğin verdiği, insanlığa hizmet edenleri ödüllendirmek amacını taşıyan prestijli ve servetinin faizi kullanılarak verilen bir ödüldür. Nobel ödülü ilk defa 1901 tarihinde verilmeye başlanmıştır. Her yıl Alfred Nobel’in ölüm yıldönümü olan 10 Aralık günü sahiplerine verilen Nobel Ödülü dünyanın en prestijli ödülü olarak kabul edilmektedir. 

Bu yılki Nobel Edebiyat Ödülü, Lahey’de, Uluslararası Mahkeme tarafından soykırım ve diğer toplu savaş suçlarından dolayı suçlu bulunan Slobodan Miloseviç’in savaş siyasetine destek çıkıp, söz konusu siyaseti durduran NATO’yu kınayan Avusturya’lı yazar Peter Handke’ye verildi. 

Bu karar bana Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in “Şunu hiç unutma evlat. Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır ve bugünkü refahı, devam edegelen sömürgeciliği; döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur.”  sözlerini hatırlattı. 

Nobel Barış Ödülü’nün fikir babası bile “Dinamitin Mucidi!” iken Handke’ye verilen ödülü çok görmemek lazım diye düşünmekten kendini alamıyor insan. 

Kurduğu imparatorlukları zulüm, gözyaşı ve kan ile harmanlayanların akan Müslüman kanının müsebbip ve alkışlayıcılarını ödüllendirmesi gayet tabii bir tablodur esasen. 

Tabii olmayan ise bu ödüle layık görülen saygın bilim insanlarının tepkilerini tam da can alıcı ve ses getirici noktada gösterememiş olmalarıdır. Oysa, yaşadığı dünyanın farkında olan her birey bu sorumluluğa sahiptir/olmalıdır. Şu örnek ne de güzel yerini bulmaktadır: “1960 yılında Roma’dan olimpiyat şampiyonu olarak dönen Muhammed Ali ülkesinde takdirle karşılaşacağının düşünüyordu. Ancak öyle olmadı. Karnını doyurmak için gittiği bir restaurantta yanına gelen garson, “Burada sadece beyazlara servis yapılıyor” deyince Muhammed Ali’nin geleceğe dair tüm umutları yerle bir oldu. Ali, garsona “Ben sizin için savaştım, şampiyon oldum bunu mu hak ediyorum?” dedi ve restorandan ağlayarak ayrılır. 

Yaşadığı bu ırkçı saldırının ardından Amerika’nın kazandığı madalyayı hak etmediğini düşünerek kazandığı olimpiyat madalyasını Ohio Nehri’ne atar. 

Şimdi Muhammed Ali’nin nasıl ulvi bir karakter sahibi olduğunu daha iyi anlıyorum ve hatta bu konunun okullarda karakter ve değerler dersi olarak işlenmesinde fayda görmekteyim. 

Nobel ödülü alan saygın bilim adamları böyle asil bir tepki gösterebilmiş olsalardı Nobel ödülü bu denli tartışmalı hale gelmez, itibarı beş paralık olmazdı. 

Nobel Barış Ödülü ile soykırım destekçilerini taçlandıranlar, zulüm imparatorluklarının kanlı şövalyelerini kutsamaktan başka bir şey yapmıyorlar. 

Alın teri ile yükselen ve insanlığın menfaatine ilimleri ile hizmet ederek ödül alan bilim adamlarını kınıyor değilim; lâkin, bir yeri doğru olanın onlarca eğrisine göz yummak ve elindeki ödül ile kendini avutmak ne bilimle ne vicdanla açıklanamaz bir garabettir. 

Merak Ediyorum; 

Öldüğünde gazetelerin haberi “Ölüm Taciri Öldü” diye verdiği kişinin adına bugün verilen “Barış Ödülü” sizce de çok anlamlı değil mi? 

Sağlık ve afiyet içinde kalınız. 

Prof. Dr. Cevdet Erdöl Diğer Yazıları