Yazarlar

Prof. Dr. Cevdet Erdöl

Prof. Dr. Cevdet Erdöl

Bir sağ'dan bir sol'dan astılar aziz vatanı! 

Demokrasi tarihimizin Eylül’üne sinmiş kara lekelerden biri olan 12 Eylül Askeri Darbesi’nin yıl dönümünde o günleri bizzat yaşamış bir vatandaş olarak derin ve içli bir nefes çekerek aşağıdaki satırları kaleme alma gerekliliğini hissettim. 

17. yüzyıldan itibaren devlete başkaldırmaya, isyan etmeye başlayan yeniçerilerden 15 Temmuz’a kadar darbeler manzumesine alıştırılmış ülkemizde “darbe olacak mı” değil, ne zaman olacak? sorusu ile geçerdi günler, aylar ve yıllar… 

Hangi sebebe dayandırıldığı kimsece sorgulanamaz, bazen ekonomik, bazense siyasal istikrarsızlık bahanesi ile postallar halk iradesinin tepesine çökerdi. 

Sağ’a ve Sol’a ayrılmaya itilmiş gençlerin aynı memleket ve hatta aynı mahalle ve sokakta birbirlerini doğrayışlarına göz yumulurdu bir süre… 

“Kim daha vatansever kim daha milli” savaşları cereyan ederdi yaşlı gözlerimiz ve dağlanan yüreklerimizin önünde ... 

Ülke baştan ayağa kaosa sürüklenir ve manidar bir şekilde de başka bir kaos olan sözüm ona “darbe” çözümü ile nefes aldırılmaya çalışılırdı… 

Halk iradesi, millet seçimi, hükümetler bir sebep ile indirilir, sine-i millet yok sayılmasına rağmen yine de buna memleket kurtarma süsü verilirdi. 

El ele yürünecek yollar elleri kelepçeli bir gençlik ile karalara boyanır ve her darbede kaybeden yine aziz milletimiz olurdu. 

12 Eylül de böyle bir sürecin son halkalarındandı. 

Dönemin baş aktörünün kan donduran ifadesi ile “bir sağdan astık bir soldan” denilerek özetlenen bu hazin tablo adeta yürek yaramıza saplanan bir hançer gibiydi. 

Sırf bu söz ete kemiğe bürünsün diye kaç anne yüreği, kaç babanın yolunan saçları “darağaçlarında” sallandı bilir misiniz? 

Şimdilerde müreffeh Türkiye zemininde doğup büyüyen gençlerimizin adeta bir masal gibi dinlediği ve de dinleyeceği, inanması zor günler bir zamanlar maalesef bu ülkenin özbeöz gerçeğiydi. 

Neyse ki “yaprakları dökülmeyen bir Eylül tadında” kaleme alabiliyoruz artık yazılarımızı... 

Güvende ve emniyetteyiz artık. Darbelerle sarsılmayan düşüncelerimiz daha özgür ve daha insana dair artık... 

Kayıplarımız yerine gelmeyecek elbette! 

Sönen ocaklar, ateş düşen sineler her 12 Eylül’de bir kez daha harlanacak ve Eylül’ün 12’si hep bir ihanet günü olarak kalacak hafızalarımızda. 

Ama bundan sonraki Eylül’lerin sadece şiirlere konu olacağını bilmek de serinletecek bir nebze olsun yanan yüreklerimizi… 

Hamdolsun artık önümüzde darbeler mağduru bir ülkenin darbelerle yıkılamamış bir lideri var… 

Bu kıvanç tablosu e-muhtıra’lar,17-25 Aralık’lar 15 Temmuz’lar ve nice artçı girişimlere karşı millet iradesini yere düşürmeyen; seçilmiştik sorumluluğunu “piyonlaştırılmışlara” yem etmeyen Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın ve asil dava arkadaşlarının onurlu mücadelesinin, Devlet-Millet yürüyüşünün semeresidir. 

Şimdi çocuklarımız daha rahat uyuyorlar, çalınmamış bir geleceğe uyanmak rahatlığıyla! 

Artık seçimler bir “askerin” darbe plânına kadar devam eden geçici demokrasilere alet edilen oyuncağı değil. 

Sandıklar millet eli ile imar edilen bir Türkiye geleceğine açılıyor artık. 

Şimdi millet bizim, devlet bizim, asker bizim, irade bizimdir! 

Şükür ki artık kirli oyunlar senaristlerinin ve aktörlerinin başına yıkılmıştır. Türkiye, artık darbelerin değil yüzyıllık gelecek plânlarının özgür ve özgün zemini olmuştur. 

Merak Ediyorum: 

Darbeler ile devrilmiş hükümetlerin yerine gelen “düzenler” hangi millet yarasına merhem olacak bir icraata imza atmışlardır? 

Sağlık ve afiyet içinde kalınız. 

Prof. Dr. Cevdet Erdöl Diğer Yazıları