Yazarlar

Mustafa Kartoğlu

Mustafa Kartoğlu

mustafa.kartoğlu@aksam.com.tr

Dinlediğiniz, okuduğunuz, takip ettiğiniz 'uzman' aslında kim?

Mustafa Kartoğlu tüm yazıları

Temel gazetecilik ilkelerinden biridir; 

“Bir yayında imzası olan kişinin, o yayın konusuyla ilgili herhangi bir bağlantısı olup olmadığının okuyucu tarafından bilinmesi gerekir.” 

Ki, okuyucu ona göre değerlendirsin. 

Alman resmi haber kanallarından Deutsche Welle, ülkedeki gazeteci (!) FETÖ’cülerle ilgili bir haberinde bunun örneğini görmüştüm. 

DW, bu FETÖ’cülerin kendi yayın organlarını kapattıktan sonra Alman yayın kuruluşlarına “Fetullah iyi Erdoğan kötü” mesajlı içerikler sağladıklarını, ancak bu kuruluşların, “bu kişilerin daha önce FETÖ bağlantılı kurumlarda çalıştıklarını okuyucularına bildirmediğini”vurgulamıştı haberinde. 

Alman okuyucular, Türkiye karşıtı haberleri ‘gazetecilerin’ yazdığını sanıyordu! 

Türkiye hakkında Avrupa ve ABD medyasında çıkan ‘kara propaganda’ makalelerini bu gözle bir daha tarayınca, yazarların ‘İsrail lobisi’ diye bilinen ‘düşünce kuruluşlarında’ çalıştıklarını görmek şaşırtıcı olmamıştı. 

Ancak hiçbir makalenin altındaki özgeçmişte, bu kişilerin bu bağlantıları yazmıyordu! 

Okuyucular, onların sadece ‘Türkiye uzmanı’‘emekli general’‘eski diplomat’‘akademisyen’  veya ‘gazeteci’ olduğunu sanıyordu.

***

Bu ‘operasyon’ sadece yabancı medyada mı yapılıyor? 

Hayır... 

Sadece ‘sahte hesaplar’ üzerinden mi yapılıyor? 

Yine hayır… 

Türk medyasında da ‘akademisyen’  veya ‘uzman’ sıfatıyla ekrana çıkan, makale yazan bazı kişilerin, “aynı zamanda hangi yabancı kuruluşlarda ‘araştırmacı’ olarak çalıştığı” belirtilmiyor. 

Düşünün; 

Ekranda dış politika veya sosyal medya uzmanı olarak dinlediğiniz bir Türk profesörün, aslında İsrail merkezli bir medya manipülasyonu şirketinde ‘analist’ olduğunu bilseniz, nasıl dinlersiniz? 

Hatta; 

ABD gazeteleri bu şirketi, “İsrail istihbarat servisi MOSSAD’ın eski ajanlarını çalıştırmakla bilinen” diye tanımlıyorsa; 

Şirketin patronu, aynı işi yapan ikinci şirketini Facebook’un kullanıcı profillerini paylaşma skandalına karışınca kapatmak zorunda kalmışsa; 

Trump’ın Rusya ilişkisi davasında gözaltına alınmışsa; 

S. Arabistan ve BAE veliaht prenslerinin ABD ilişkilerinde rol oynuyorsa; 

Ve... 

Bu ‘Türk profesörler’, şirketin ‘analistler’ listesinde Türkiye düşmanlığıyla sivrilmiş isimlerle yan yana yer alıyorlarsa, söylediklerini nasıl değerlendirirsiniz?

***

Denilebilir ki; 

“Ne var bunda, adamlar uzmanlık alanlarıyla ilgili küresel medeniyete katkıda bulunuyor, eh bedava da yapmasınlar, bu da bir tür bilimsel ihracat”… 

Hadi, tiyatroya katılalım; 

‘Kime ne ihraç ettiğini’  izleyicinin, okuyucunun bilmesi gerekmez mi? 

Ya da ‘ithal’ ettiğini!..

***

Sosyal medya şirketleri üzerinden yürütülen istihbarat operasyonları artık sıradan bir ‘dış politika’ aletine, hatta ‘ticari’ alete dönüştü. 

Medyanın bile ‘medya okur-yazarlığı’ konusunda yemesi gereken kırk fırın ekmek var.

EVİMİZDEKİ 'SIFIR ATIK' SİSTEMİ

Çocuklarım için çikolata ve oyuncak ambalajlarını ayrı kutuya koymak ‘sonradan öğrenilmiş’ bir şey değil. 

Çünkü biz 3 yıl önce ‘sıfır atık’  sistemine geçtik. 

‘Ne olacak ki’ diyebileceğim bir konunun hayatımıza getirdiği fark şaşırtıcı... 

Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi’nin himayesinde Türkiye çapında başlattığı Sıfır Atık Projesi’ni o yüzden olağanüstü bir proje olarak görüyorum. 

Devlet, iki yılda 18 bin 750 kurum binasında sıfır atık sistemine geçmiş, 4 yıl içinde 400 bin kuruma çıkaracak. STK işbirlikleriyle 500 bin kişiye eğitim verilmiş ve devam ediyor. 

Projenin ‘deniz’ ayağı da geçtiğimiz günlerde başladı. Yine STK işbirliğiyle yürütülüyor. Hedef, her yıl 30 bin tonu plastik, 50 bin ton katı atığın denize atılmaması. Karşılığı da sadece temiz çevre, temiz deniz değil, sağlıklı balık değil, yılda 20 milyar TL tasarruf ve 100 bin kişiye iş demek... 

Evde deneyin; yurtta ne anlama geldiğini fark edeceksiniz. 

Mustafa Kartoğlu Diğer Yazıları