Yazarlar

Mustafa Kartoğlu

Mustafa Kartoğlu

mustafa.kartoglu@aksam.com.tr

CHP'ye ödenen Hazine yardımı nereye gitti!.. 

Deprem vergileri tartışmasıyla ilgili bir ‘kontra soru’ saikiyle koymadım bu başlığı. 

Meramımı anlatayım.

***

Siyasi partiler sadece Türkiye’de değil, dünyada da seçmenden oy aldıkları kadar maddi destek alamazlar. 

Demokratik devletler de bunun bilinciyle, seçmenin vergilerinden partilere ‘oy oranlarına’ göre Hazine’den yardım yaparlar.

***

Türkiye’de Siyasi Partiler Kanunu’na göre son milletvekili genel seçiminde barajı aşan partilere o yılki genel bütçe gelirleri toplamının 5 binde 2’si oranında Hazine’den yardım yapılır. 

Barajı aşamayan, ancak yüzde 3’ten fazla oy alan partilere de, en düşük yardımı alan partiye göre yardım ödenir. 

Seçim yılında ise ‘seçim yardımı’ adı altında ayrıca ödeme yapılır. 

Tek şart, partilerin bu yardımı sadece ‘parti ihtiyaçları veya çalışmalarında’ kullanmasıdır. 

Örneğin, 2020 bütçesinde planlanan gelire göre, Hazine’den bu yıl AK Parti, CHP, HDP, MHP ve İyi Parti’ye, 24 Haziran 2018 genel seçimlerinde aldıkları oy oranlarına göre toplam 419 milyon 415 bin lira Hazine yardımı ödenecek. 

Tahminlere göre, AK Parti 182.2 milyon; CHP 96.9 milyon, HDP 50 milyon, MHP 47.5 milyon, İyi Parti (İP) de 42.6 milyon TL yardım alacak. 

Geçen yıl, 31 Mart yerel seçimleri nedeniyle AK Parti’ye 335.5 milyon, CHP’ye 178.5 milyon, HDP’ye 92.2 milyon, MHP’ye 87.5 milyon ve İyi Parti’ye 78.5 milyon TL ödenmişti. 

Partiler bu parayı ‘genel merkez’den yönetir. Sisteme yönelik en ciddi eleştiri de buradadır. 

Siyaset bilimciler, bu yardımın parti teşkilatlarına dağıtımını da esas alan ayrıntılı bir düzenleme öneriyorlar. 

Ancak bu işin denetimi, siyasi partilerin denetimini yapan mekanizmalara bırakılmış durumda. 

Türkiye’de siyasi partilerin mali denetimini Anayasa Mahkemesi yapıyor. 

Bütün siyasi partiler de bu denetimin sonucunu güvenilir buluyor.

***

Şimdi; 

Bu yazıyı, başlık cümlesine devam ederek yazabilirdim. 

Milyonları oluşturan sıfırları ‘eski parayla’ diye ‘katrilyonlara’ yuvarlayarak büyütebilirdim. 

Bu parayla kaç köprü, kaç deprem konutu, kaç havalimanı yapılabileceğini kıyaslardım. 

Yetmedi, kaç yoksulun karnının doyurulabileceğini, kaç öğrenciye burs verilebileceğini eklerdim. 

Sonra da ‘kalem kalem anlatın, nereye gitti bu para’ diye sorardım. 

‘Vatandaşın vergisini takip ediyorum’ derdim.

***

Demedim. 

Çünkü, partiler bu parayı ‘önce genel merkez’ mantığıyla kullansa da, ‘birilerinin cebine’ indirmezler. 

Denetimi de fiş fiş yapılır. Herşeye rağmen işleyen bir sistemdir.

***

Devletin vergilerinin nereye nasıl harcandığı ise daha fazla kurumsal mekanizmanın kontrolündedir. 

Özellikle maliye, sayıştay gibi kurumlardan gelen siyasiler bunu iyi bilir. 

Örneğin, ‘deprem vergisi’ denilen şeyin zaten ‘deprem vergisi’ olmadığını da en iyi onlar bilir. 

Devlet de o günden bu yana gerek deprem veya afet zararlarının karşılanmasında, gerekse afetten korunmada o verginin çok üzerinde harcama yaptı. 

Bunlar açıklandı. 

Ancak bu açıklamalar bile başka tartışmalara malzeme olarak kullanıldı. 

Zira, deprem vergilerini soranlar cevap beklemiyorlardı.

***

Sizce, ben de başlıktaki soruyu uzatsam ve ‘cevap da beklemesem’ ahlaki mi olurdu?

PEKİN BÜYÜKELÇİMİZ EMİN ÖNEN’E ALKIŞ...

Çin’in Wuhan kentinden yayılan ölümcül korona virüsünden kaçan Türk vatandaşlarını Ankara’ya getirmek tek kelimeyle müthiş bir iştir. 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk bilgileri alır almaz verdiği talimat üzerine, Dışişleri, Sağlık ve Milli Savunma bakanlıkları çok kısa sürede büyük bir operasyon yaparak hepimizi gururlandırdı, güven verdi. 

Dev askeri uçağın ölümcül virüse karşı tam donanımlı bir ‘uçan hastaneye’ dönüştürülmesi; 

Uçağın Çin’e gidişi, Moğolistan’a sorunsuz yakıt ikmali yaparak Ankara’ya gelmesi. 

Ankara’da yolcuların bir kez daha kontrolden geçirildiği mobil laboratuvarlar kurulması ve bir karantina hastanesi hazırlanması. 

Diplomatik ve bürokratik işlemlerde ‘titizlikleri’ ile bilinen, hatta Doğu Türkistan konusu nedeniyle Türklere ‘ayrı bir hassasiyet’ gösteren Çin makamlarıyla bu trafiğin yönetilmesi... 

Planlama tıkır tıkır işledi... 

Türkiye’nin Pekin Büyükelçisi Emin Önen, Çin’de iş yapmış bir iş insanı, milletvekili ve cumhurbaşkanlığı başdanışmanı geçmişi olan bir ‘sivil diplomat.’

Salgının doğru teşhisi ve Türk vatandaşlarının durumu hakkında Ankara’yı bilgilendirmede; 

Kritik bölgelerdekileri ve ayrılmak isteyenleri belirlemede; hazırlamada; 

Çin makamlarıyla eşgüdümü sağlamada görevini layıkıyla yaptı. 

Söylemezsek adaletsizlik olur.

Mustafa Kartoğlu Diğer Yazıları