Yazarlar

Markar Esayan

Markar Esayan

markar.esayan@aksam.com.tr

Beka sorununun zihniyet temelleri

Markar Esayan tüm yazıları

Türkiye’nin bugün boğuştuğu sorunları geçmişle ilişkili bir bağlama yerleştirmezsek, benzer ölümcül süreçleri tekrarlama riskimiz yüksektir. Kendi perspektifimden hızlıca özetlemeye çalışacağım. 

***

Osmanlı askeri yenilgilere bir son vermek ve Fransız İhtilali’nin çözücü etkilerinin önünü almak için Tanzimat dönemini başlattı. Ama bir toplum, tepeden inme şekilde ve şıpınişi değişemeyeceği için bu süreç çözülmeyi azaltma yerine hızlandırdı. 

***

Fatih Sultan Mehmed’te zirvesine ulaşan özgün, çoğulcu ve çok iyi çalışan imparatorluğun idari yönetim yapısı geliştirilememiş, kadük olmuştu. Sultan Abdülhamid, Tanzimat’ın hedeflediği Osmanlıcılığın tutmadığını gördü. Kendisini İttihatçılar devirmiş de olsa, o da İttihatçılar gibi -ve onlardan evvel- sorunun kaynağının “imparatorluğun çoğulcu yapısı” olduğuna kanaat getirdi. 

***

Bu vatansever sultan, omuzlarındaki o ağır yükün altında ezilirken, o anda akla gelebilecek ilk çareye başvurdu. İmparatorluğun gayrımüslim unsurlarından vazgeçilecek, Türk-İslam-Hanefi unsuru üzerinden yeni birliğin harcı karılacaktı. Dini hoşgörüsüyle tanınan Osmanlı ilk defa bu dönemde Hanefiliğe ihtida üzerinden misyonerlik faaliyetine başladı. Ezidiler, Aleviler, Nusayriler vd. üzerinde baskı kuruldu. Amaç dini değil, siyasiydi ve hedef homojen bir toplumsal yapı kurmaktı. 

***

Abdülhamid temel teşhisinde haklıydı ve niyeti halisti. Osmanlı’yı birarada tutan üst kimlik çökmüştü. Bunun yerine etkili bir yeni üst kimlik inşası gerekliydi. Burada yanlış olan, Osmanlı’nın çözülmesini daha da hızlandıran “dışlayıcı” yöntemin seçilmesiydi. Sultan’ın sofuluğu, seçilen kimliğin dini/mezhepsel motifi sizi yanıltmasın. Bu o dönem tüm otokrasilerin –Rus, Japon, Avusturya- kullandığı modern bir yöntemdi. Ne kadar modern ise, o kadar da İslami değildi. Çünkü İslam’da zorlama, asabiye ve mezhepçilik yoktur. 

***

Seçilen yöntemde, Abdülhamid, İttihatçılar ve cumhuriyet kadroları (ki hepsi İttihatçıdır) arasında zihniyet sürekliliği vardı. Hamidiye Alayları’nın Ermeni katliamları, İttihatçıların Tehcir felaketi ve Kemalist Tek Parti faşist pratikleri arasındaki –şartlara göre değişen volüm farklılıklarına rağmen- sürekliliğin temelinde bu dışlayıcı zihniyet ortaklığı vardı. 

***

Çok net konuşayım, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsı dışında, bu zihniyeti hala aşabildiğimizi, onu mahkûm ettiğimizi, çoğulcu, kapsayıcı zihniyeti içselleştirdiğimizi düşünmüyorum. Bunu söylerken milletimizi değil, temsil alanlarını, üst yapıları kast ediyorum. 

***

200 yıldır üst kimliğimizi kurabilmiş değiliz. Sürekli Anadolu insanın fedakârlığı ile 90. dakikada durumu kurtarıyoruz. Artık mış yaparak bu işleri kotaramayız. Gerçekten dürüst, çoğulcu, demokratik bir süreçte toplum/devlet ilişkisini tesis etmekle yükümlüyüz. Türkiye “azalarak” bekasını koruyamaz; her açıdan büyümek, artmak zorundadır. 

15 Temmuz’da devleti sokaktan toplarken şehitlerimiz bize son bir şans verdi. Bu şansı boşa harcamayalım.

Markar Esayan Diğer Yazıları