Yazarlar

H. Hümeyra Şahin

H. Hümeyra Şahin

Tarihçiliğin değişen anlamı

H. Hümeyra Şahin tüm yazıları

Üniversite yıllarında Sultanahmet’teki tarihî Osmanlı Arşivi’ne gider, Osmanlı tarihçiliğinin emektar hocaları arasında kendimize boş bir masa arardık. Mübahat Kütükoğlu, Nejat Göyünç, Halil Sahillioğlu, Mehmet Genç, Suraiya Faroqhı’nin duayen bakışları arasında biz de kataloglarda tarih yolculuğuna çıkar, büyük meselelerin arasında kendi küçüklüğümüzü daha çok fark ederdik. Bir Osmanlı padişahının hattına el sürmenin, haşmetlü bir veziriazamın buyruldusuna göz kiralamanın, bir ulema kaydına nazar etmenin his boyutunu hücrelerimizde hissederdik. Arşiv salonunun o sükûnetli, ağırbaşlı hali belki de bundandı. 

Erenköy’den yola çıkıp, İstanbul’un türlü siluetlerinin arasından vapurla geçip, Gülhane’den Divanyolu’na ulaşmak, vasıta değiştirmekten öte, ruhumuzu tarihi mirasla yüzleşmenin yüceliğine hazırlayan aşamalardı sanki. 

Ömrünü iktisat tarihine adamış bir hocanın arşivde yorgunluktan baygınlık geçirdiğine şahit olduğum gün, tarihçi olmanın kutsal bir yanı olduğuna kendimi iyice inandırdığım gündü. Bir kısmı rahmetli olmuş saydığım ve sayamadığım nice tarihçinin o günlerde günlerini adadığı iş, binlerce sayfadan oluşan kataloglarda iğneyle kuyu kazmaktı. Kamil Kepeci’den, Hatt-ı Hümayun’a, Şeriyye Sicilleri’nden Ruus Defterleri’ne uzanan katalogların satırlarında bir tarihçi muhayyilesini zenginleştiren nice evrakın özeti kayıtlıydı. Her ne kadar zihin, belirli bir konunun izini sürse de, yeni bir çalışma mevzunun ateşini fitilleyen ilgi çekici belgeler çıkardı. Kimileri, calib-i dikkat bu tuzaklara düşmez, sadece çalıştığı alana teksif ederdi bütün ilgisini. Ama kimileri, daha sonra çalışmak üzere not ederdi bir kenara. 

Böyle böyle atıldı Osmanlı tarihçiliğinin ilmekleri. Merak, sabır ve adanmışlıkla… Bir neslin çabası, kaynakların tespitine, genel temayüllerin ortaya çıkarılmasına yönelikti. Sonraki nesil o zemin üzerinde biraz daha detaylara odaklanma imkanı buldu. Şimdi ise, arşiv tasniflerinin dijital ortama aktarılmasıyla işin mahiyeti değişti. Sözgelimi, Erenköy’den başlayıp, Sultanahmet’e uzanan yolculuğun zahmeti, gece gündüz istenen vakitte, bir tık öteden ulaşılabilen bir kaynak zenginliğine dönüştü yeni nesil tarihçiler için. 

Geçtiğimiz bir gece, web sitesinde Osmanlı Arşivi katalog tarama butonuna basıp bir ‘muhallefat defteri’ ararken, arşivde bizzat katalog tarayan hocalarımı hürmetle yad ettim. Masada disiplinli oturuşları, yemekhane-kafe keyiflerine hiç iltifat etmeksizin işlerine aşkla sarılışlarının hayali, bir ders rahlesi gibi geldi kuruldu gözümün önüne. 

Bugün, yeni nesil tarihçiler, hem kaynaklara ulaşma, hem de daha çok temel bilgiye sahip olma açısından çok daha geniş imkanlara sahipler. Fakat hâlâ çalışılacak çok konu var Osmanlı tarihinde. Bir de elbette yeni bakışlarla yorumlanacak nice mesele… Her ne kadar dijital imkanlar birçok şeyi kolaylaştırsa da, uzaktan ulaşılabilenler hâlâ daha çok az. Arşiv salonları bugün de araştırmacılarını bekliyor. Daha köklü, daha esaslı, daha çok yönlü çalışmalar için. 

Yeter ki biz Romalıların dediği gibi, ‘historia est magistra vitae’, yani ‘tarih, hayatın üstadıdır’ bilincine sahip olalım. Ve İbn Haldun’un dediği gibi, ‘manasına varılmadığı takdirde tarih konusunda alimle cahil müsavidir’ şuuruyla, tarihi doğru yorumlayabilelim…

H. Hümeyra Şahin Diğer Yazıları